Lem'alar - page 1013

bir hulâsası ve bir fihristesi ve miftahı olduğunu
gösterdiği gibi; Arştan ferşe kadar uzanmış bir
hatt-ı kudsî-i nuranî olmakla beraber, saadet-i
ebediye kapısını açan bir anahtar ve her mübarek
şeye feyiz ve bereket veren bir menba-ı envar
olduğunu beyan eder. Bu İkinci Makam, en birinci
risale olan Birinci söz’e bakar. Âdeta, risale-i nur
eczaları bir daire hükmünde olup, müntehası
iptidasına
(1)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
ºr
°ùp
H
hatt-ı mübarekiyle
ittihat ediyor. Ve bu makamda Altı sır yerine otuz
yazılacaktı, şimdilik altı kaldı. kısadır, fakat gayet
büyük hakaikı tazammun ediyor. Bunu dikkatle
okuyan,
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º```r
°ùp
H
ne kadar kıymettar
bir hazine-i kudsiye olduğunu anlar.
OnBeşinciLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
266
risale-i nur külliyatının
Sözler, Mektubat
ve on
dördüncü lem’aya kadar olan kısmının fihristesidir.
OnAltıncıLem‘a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
267
Mesail-i mühimmeden bazı mesail hakkında soru-
lan suallerin cevaplarını muhtevidir. Şöyle ki:
en başta, merakaver dört suale cevaptır.
Birincisi
: “ehl-i sünnet ve Cemaat hakkında bir
ferec ve bir fütuhat olacağı hakkında ehl-i keşfin
verdiği haberlerin zuhur etmemesi nedendir?” diye
sorulmasına mukabil, gayet güzel bir cevaptır.
Lem’aLar | 1013 |
f
iHriST
menba-ı envar:
nurların kaynağı.
merakaver:
merak verici, düşün-
dürücü.
mesail:
meseleler, konular.
mesail-i mühimme:
önemli me-
sele, konu.
muhtevi:
içinde bulunduran.
mukabil:
karşı, karşılık olarak.
mübarek:
bereketli, hayırlı,
uğurlu.
münteha:
son, en son.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
sual:
soru.
tazammun etmek:
içinde bulun-
durmak.
zuhur etmek:
meydana çıkmak,
görünmek.
arş:
dokuzuncu ve en so-
nuncu gök tabakası, göğün en
yüksek tabakası.
bereket:
bolluk.
beyan etmek:
açıklamak, an-
latmak.
ecza:
cüzler, parçalar.
ehl-i keşif:
bazı sırları, bilin-
meyen hakikatleri Allah’ın lü-
tuf ve ihsanıyla bilen velîler.
ehl-i sünnet ve cemaat:
İs-
lâm’ı ilk günkü saf hâliyle ka-
bul ederek dinde olmayan
şeyleri karıştırmayıp Hz. Pey-
gamberin sünnetinden ve yo-
lundan ayrılmayanlar
fereç:
ferahlık, sıkıntıdan kur-
tuluş.
ferş:
yer.
feyiz:
bolluk, bereket.
fihriste:
bir şeyin içinde nele-
rin bulunduğunu sırayla gös-
teren liste.
fütuhat:
fetihler, zaferler.
gayet:
son derece, çok.
hakaik:
gerçekler, hakikatler.
hatt-ı kudsî-i nuranî:
nurlu
kutsal çizgi.
hatt-ı mübarek:
bereketli, ha-
yırlı getiren yazı.
hazine-i kudsiye:
kutsal ha-
zine.
iptida:
başlangıç.
ittihat etmek:
birleşmek.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lem’a:
parıltı.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1...,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010,1011,1012 1014,1015,1016,1017,1018,1019,1020,1021,1022,1023,...1406
Powered by FlippingBook