olduğunu; ve semavat dahi, kozmoğrafyacı feylesof-
ların rağmına olarak, yedi vecihle yedi tabaka oldu-
ğunu ispat eder. Bu risale, öyle geveze mülhitlere
bir licamdır, yani gemdir.
OnÜçüncüLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
208
Hikmetü’l-İstiaze
namıyla maruf gayet kıymettar
ve kuvvetli ve hakikatli bir risaledir.
u
ôn
°T r
øp
e@¢p
SÉs
ædG p
¬'
dp
G @p
¢SÉs
ædG p
?p
?n
e @¢p
SÉs
ædG u
Ün
ôp
H o
Pƒo
Yn
G r
?o
b
@ p
¢SÉs
ædG p
Qho
óo
°U /
‘ o
¢Sp
ƒr
°Sn
ƒo
j …/
òs
dn
G @ p
¢SÉs
æ`n
ÿr
G p
¢SGn
ƒr
°Sn
ƒr
dG
(1)
p
¢SÉs
ædGn
h p
ás
æp
÷r
G n
øp
e
suresinin en mühim bir hakikatini
n
?p
H o
Pƒo
Yn
Gn
h @ p
Ú/
WÉn
«s
°ûdG p
äGn
õn
ªn
g r
øp
e n
?p
H o
Pƒo
Yn
G u
Ün
Q r
?o
bn
h
(2)
p
¿ho
ôo
°†r
ën
j r
¿n
G u
Ün
Q
ayetinin mühim bir hikmetini ve
(3)
p
º«/
Ls
ôdG p
¿Én
£r
«s
°ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
’in en mühim bir sır-
rını on üç İşaret ile tefsir ederek, on üç anahtarla,
(4)
p
¢SÉs
ædG u
Ün
ôp
H o
Pƒo
Yn
G r
?o
b
’ın kal’a-i hasinine girmek için
kapı açar, tahassungâhı gösterir.
BİrİNCİ İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
208
“Şeytanların kâinatta icat cihetinde hiç medhalle-
ri olmadığı ve dalâletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i
dalâleti tenfir ettikleri hâlde ve Cenab-ı Hak rahmet
f
iHriST
| 1006 | Lem’aLar
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek, Hak-
kın tâ kendisi olan, şeref ve aza-
met sahibi yüce Allah.
cereyan etmek:
olmak, meydana
gelmek.
cihet:
yön.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten, hak
ve hakikatten, doğru yoldan
sapma.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak yoldan
sapanlar, iman ve İslâm’dan çıkmış
olanlar..
gayet:
son derece, çok.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep, gizli nokta, İlâhî gaye ve
fayda.
hikmetü’l-istiaze:
Allah’a sığınma-
nın sebep, maksat ve faydaları.
icat:
vücuda getirme, yoktan ya-
ratma.
ilâh:
kendisine ibadet edilen, ta-
pınılan; Allah.
Kadîr:
her şeye gücü yeten, son-
suz kudret sahibi Allah.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kal’a-i hasin:
sağlam kale.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kozmoğrafyacı:
astronomi, mate-
matik ve fizik ilmi ile uğraşan.
kudret:
güç, kuvvet
lem’a:
parıltı.
mahlûk:
yaratık, yaratılmış.
maruf:
bilinen.
medhal:
karışma, katkı, etki.
melik:
hükümdar, saltanat sahibi;
her şeyin sahibi olan, her şeye
hükmeden Allah
mesken:
kalınan, yaşanan yer.
mutlak:
her hangi bir kayda bağlı
olmayan, sınırlandırılmamış; son-
suz, sınırsız.
mühim:
önemli.
mülhit:
dinsiz.
müstekreh:
tiksinilen, nefret edi-
len, iğrenç.
müşevvik:
teşvik edici, istek
uyandırıcı.
rab:
besleyen, büyüten, yetiştiren
bütün varlıkları uyum içinde sevk
ve idare eden Allah.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
semavat:
gökler.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yar-
dımıyla kavranabilen en zor
ve ince yönü.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in 114 bö-
lümünden her biri.
şer:
kötülük, fenalık.
tahassungâh:
sığınak, sığınma
yeri.
tefsir etmek:
açıklamak, yo-
rumlamak.
tenfir:
nefret ettirme, tiksin-
dirme, iğrendirme.
vecih:
yön, taraf, tarz, şekil.
vesvese:
kalbe gelen asılsız,
kötü ve sinsi düşünce.
1.
De ki: Sığınırım insanların Rabbine • İnsanların Melikine • İnsanların İlâhına • İnsanların kal-
bine sinsice vesvese verenlerin şerrinden • Cinden ve insanlardan olan şeytanların şerrin-
den. (Nâs Suresi: 1-6.)
2.
De ki: Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. • Onların yanımda bulunma-
larından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım. (Mü’minun Suresi: 97-98.)
3.
Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.
4.
De ki: Sığınırım insanların Rabbine. (Nâs Suresi: 1.)