Lem'alar - page 1001

Bu risale,
vahdetülvücut
ile ve Muhyiddin-i
Arab’ın âsârıyla ülfet edenlere bir iksir-i azam hük-
mündedir.
OnuncuLem‘a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
157
W
r
ân
?p
ªn
Y Én
en
h Gk
ôn
°†r
ëo
e m
ôr
«n
N r
øp
e r
ân
?p
ªn
Y Én
e ¢m
ùr
Øn
f t
?o
c o
óp
én
J n
?r
ƒn
j
*G o
ºo
c
o
Qu
òn
ëo
jn
h Gk
ó«/
©n
H Gk
ón
en
G o
¬n
ær
«n
Hn
h Én
¡n
ær
«n
H s
¿n
G r
ƒn
d t
On
ƒn
J m
Aƒo
°S r
øp
e
(1)
p
OÉn
Ñp
©r
dÉp
H l
±oD
hn
Q *Gn
h o
¬°n
ùr
Øn
f
ayetinin bir sırrını, hizmet-i kur’âniyede arkadaşla-
rımın beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hataları-
nın neticesinde yedikleri şefkat tokatlarını beyan et-
mekle tefsir ediyor.
evet, bu risale
İki Kısım
olarak yazılmış:
Birinci
Kısımda
, has ve sadık kur’ân hizmetkârlarının sehiv
ve hataları neticesinde yedikleri tenbihkârane şefkat
tokatları;
İkinci Kısımda
zahiri dost ve kalbi muarız
olanların bilerek verdikleri zarara mukabil zecirkârâ-
ne yedikleri tokatlarından bahsedilecekti. Fakat, lü-
zumsuz, bazıların hatırlarını rencide etmemek için,
yüzer hâdisattan birinci kısmın yalnız on beş ade-
dinden bahsedildi; ikinci kısım şimdilik yazılmadı.
tokat yiyen, kendi imza ve tasdiki tahtında, kabul
ederek yazmıştır. Ben beş tokat yedim, yazdım.
Lem’aLar | 1001 |
f
iHriST
muarız:
karşı çıkan; zıt, ters olan.
mukabil:
karşı, karşılık olarak.
muktezası:
gereği.
netice:
sonuç.
rencide etmek:
incitmek, kırmak.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
sadık:
dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
sehiv:
yanılma, kusur, yanlışlık.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
şefkat:
karşılıksız sevme, acıma,
merhamet etme.
taht:
alt.
tasdik:
onaylama, doğrulama.
tefsir etmek:
Kur’ân’ın ayetlerini
mana bakımından açıklamak, yo-
rumlamak.
tenbihkârâne:
uyarırcasına.
ülfet:
alışkanlık.
vahdetülvücut:
varlığın bir ve tek
olduğu düşüncesi, varlıkları bir
bilme düşüncesi; varlığın tek ol-
duğunu, her şeyin bir olan Allah’ın
değişik görünüşleri olduğuna
inanma temeline dayanan tasav-
vufî görüş (Her şey Odur).
zahiri:
görünüşte.
zecirkârâne:
eziyet ve sıkıntı gö-
rerek.
âsâr:
eserler; kitaplar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
azap:
günahlara karşı ahirette
çekilecek olan ceza, büyük acı.
bahsetmek:
bir şey hakkında
söz söylemek, anlatmak.
beşeriyet:
insanlık.
beyan etmek:
açıklamak, an-
latmak.
hadisat:
hâdiseler, meydana
gelen olaylar.
has:
seçkin, ileri gelen.
hatır:
gönül, kalb, his.
hayır:
iyilik, sevap.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân
hizmeti.
hükmünde:
yerinde, değe-
rinde.
iksir-i azam:
çok etkili büyük
ilâç.
kıyamet:
kâinatın ve dünya-
nın ölümü; kâinatın ve dünya-
nın ölümünden sonra bütün
ölülerin diriltilip Allah’ın huzu-
runda toplanmaları.
lem’a:
parıltı.
1.
Herkes hayır olarak ne işlemiş, kötülük olarak ne işlemişse, kıyamet gününde hepsini önün-
de hazır bulur. O zaman ister ki, işlediği kötülüklerle kendisi arasında büyük bir mesafe bu-
lunsun ve onu görmesin. Allah sizi Kendisinden gelecek bir azaptan sakındırıyor. Çünkü Al-
lah kullarına çok şefkatlidir. (Âl-i İmran Suresi: 30.)
1...,991,992,993,994,995,996,997,998,999,1000 1002,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010,1011,...1406
Powered by FlippingBook