hükmünde olduğunu beyan edip ispat eden kıymet-
tar bir risaledir. Fenâyı fenâ gören ve bekayı merak
edenler, bu risaleyi merakla okumalı.
DördüncüLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
40
Minhacü’s-Sünne
namında gayet mühim bir risa-
ledir. ehl-i Şia ve ehl-i sünnet mabeyninde en mü-
him bir mesele-i ihtilâfiye olan mesele-i imameti ga-
yet vazıh ve kat’î bir surette hal ve fasleder.
W
¢l
üj/
ôn
M r
ºt
àp
æn
Y Én
e p
¬r
«n
?n
Y l
õj/
õn
Y r
ºo
µp
°ùo
Ør
fn
G r
øp
e l
?ƒo
°Sn
Q r
ºo
cn
ABÉ n
L r
ón
?n
d
*G n
»p
Ñr
°ùn
M r
?o
?n
a Gr
ƒs
dn
ƒn
J r
¿p
Én
a @ l
º«/
Mn
Q l
±oD
hn
Q n
Ú/
æp
erD
ƒo
Ÿr
Ép
H r
ºo
µr
«n
?n
Y
(1)
@ p
º«/
¶n
©r
dG p
¢Tr
ôn
©r
dG t
Ün
Q n
ƒo
gn
h o
âr
?s
c
n
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
(2)
»'
Hr
ôo
?r
dG p
‘ n
Is
On
ƒn
Ÿr
G s
’p
G Gk
ôr
Ln
G p
¬r
«n
?n
Y r
ºo
µ
o
?n
Är
°Sn
G n
B’ r
?o
b
âyât-ı azîmenin çok hakaik-ı azîmesinden iki büyük
hakikatini “dört nükte” ile tefsir ediyor. Bu risale,
ehl-i sünnet ve Cemaate, hem Alevîlere gayet kıy-
mettar ve menfaattardır. Hakikaten minhacü’s-sün-
nedir; sünnet-i seniyenin yolunu, o meselede tam
beyan eder.
Lem’aLar | 993 |
f
iHriST
lundan ayrılmayanlar
ehl-i Sünnet:
İslâm’ı ilk günkü hâ-
liyle kabul edip Peygamberimizin
yolundan ayrılmayanlar
ehl-i Şia:
Hz. Ali’nin taraftarlığını
esas alanlar topluluğu, Şiî.
fenâ:
yokluk, yok olma.
gayet:
son derece, çok.
hakaik-ı azîme:
büyük hakikat-
ler.
hakikat:
gerçek.
hakikaten:
gerçekten.
hal ve fasletme:
çözme ve
ayırma, açıklayarak bitirme,
olumlu bir neticeye bağlama.
hükmünde:
yerinde, değerinde.
ibadet:
kulluk.
ispat etmek:
doğruyu delillerle or-
taya koymak.
kat’î:
kesin.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lem’a:
parıltı.
mabeyn:
ara.
menfaattar:
menfaatli, faydalı.
merak:
bir şeyi öğrenmek iste-
mek.
mesele:
önemli konu.
mesele-i ihtilâfiye:
üzerinde fikir
ayrılığı ve anlaşmazlık olan önemli
konu.
mesele-i imamet:
halifelik ve üm-
mete imamlık meselesi.
minhâcü’s-sünne:
sünnet yolu.
mühim:
önemli.
namında:
adında, isminde.
nükte:
ince manalı söz; ancak dik-
katle anlaşılabilen mana.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
surette:
şekil, biçim.
sünnet-i seniye:
Peygamber Efen-
dimizin (asm) yüce sünneti, hâlleri,
sözleri ve davranışları.
tefsir etmek:
Kur’ân’ın ayetlerini
mana bakımından açıklamak, yo-
rumlamak.
tevekkül etmek:
Allah’a güvenip
dayanmak.
vazıh:
açık.
alevî:
Hz. Ali taraftarı olan.
arş:
İlâhî kudret ve saltanatın
belirip göründüğü yer.
âyât-ı azîme:
büyük ve çok
manalar içeren ayetler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
beka:
sonsuzluk, devamlılık.
beyan etmek:
açıklamak, izah
etmek.
ehl-i Beyt:
Peygamber Efendi-
mizin (asm) soyundan gelen-
ler.
ehl-i Sünnet ve Cemaat:
İs-
lâm’ı ilk günkü hâliyle Kabul
ederek, dinde olmayan şeyleri
karıştırmayıp, Hz. Peygambe-
rin (asm) sünnetinden ve yo-
1.
Ey insanlar, size kendi içinizden bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek
ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir. • Ey Peygamber,
eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: “Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık
hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Suresi: 128-
129.)
2.
De ki: “Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim ancak akrabaya
sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir. (Şûra Suresi: 23.)