Lem'alar - page 989

itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının
hadsiz dualarını ve davalarını reddederek, küfür ve isyan
ile ve seni vaadinde tekzip etmekle senin azamet-i kibri-
yana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiye-
tinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rububiyetini müteessir
eden ehl-i dalâlet ve ehl-i küfrü, haşrin inkârında tasdik
etmekten yüz bin derece mukaddessin ve hadsiz derece
münezzeh ve âlîsin. Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir
çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rah-
metini takdis ediyorum,
(1)
Gk
Ò/
Ñn
c Gv
ƒo
?o
Y n
¿ƒo
dƒo
?n
j És
ªn
Y '
‹Én
©n
Jn
h o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S
ayetini vücudumun
bütün zerratı adedince söylemek istiyorum.
Belki, senin o sadık elçilerin ve o doğru dellâl-ı salta-
natının hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde se-
nin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsana-
tının definelerine ve dar-ı saadette tamamıyla zuhur eden
güzel isimlerinin harika güzel cilvelerine şahadet, işaret,
beşaret ederler. Ve bütün hakikatlerin mercii ve güneşi
ve hamîsi olan Hak isminin en büyük bir şuaı, bu haki-
kat-i ekber-i haşriye olduğunu, iman ederek senin ibadı-
na ders veriyorlar.
Ey Rabbü’l-Enbiya ve’s-Sıddıkîn!
Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin
ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin
ile musahhar ve muvazzaftırlar. takdis, tekbir, tahmit,
tehlil ile küre-i arzı bir zikirhane-i azam, bu kâinatı bir
mescid-i ekber hükmünde göstermişler.
Lem’aLar | 989 |
m
ÜnacaT
hamî:
koruyan, sahip çıkan, göze-
ten.
haşir:
kıyametten sonra, ölen bü-
tün varlıkların diriltilip Allah’ın hu-
zurunda toplanmaları.
haysiyet:
itibar, şeref, değer.
ibad:
kullar.
ihsanat:
iyilikler, bağışlar, lütuflar.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
iman etme:
inanma, itikat etme.
inkâr:
inanmama, reddetme, ka-
bul etmeme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapma veya yapmama konu-
sunda karar verebilme, ve bu ka-
rarı yerine getirebilme gücü.
isyan:
baş kaldırma.
izzet:
şeref, üstünlük.
izzet-i celâl:
büyüklüğün izzeti ve
şerefi.
kat’î:
kesin.
küfür:
Allah’ı inkâr, inançsızlık.
makbul:
kabul edilen, geçerli.
mescid-i ekber:
en büyük mes-
cit.
merci:
kaynak, baş vuru yeri.
mukaddes:
kutsal, ayıp ve nok-
sanlardan uzak.
muvazzaf:
vazifeli, görevli.
mülk:
sahip olunan üzerinde ta-
sarruf hakkı bulunulan şey.
münezzeh:
kusur ve noksanlıktan
uzak ve temiz olan.
müteessir:
etkilenmiş.
rabbü’l-enbiya ve’s-Sıddıkîn
:
peygamberlerin ve doğruluk sa-
hibi büyük zatların Rabbi olan Al-
lah.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
sadık:
doğru.
saltanat-ı rububiyet:
bütün var-
lıkları besleyen, büyüten, yetişti-
ren, uyum içinde sevk ve idare
eden Allah’ın saltanatı, hâkimiyeti.
suret:
şekil, biçim.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şefkat-i rububiyet:
bütün varlık-
ları besleyen, büyüten, yetiştiren,
uyum içinde sevk ve idare eden
Allah’ın şefkati.
şua:
ışık kaynağından uzanan ışık
demeti.
tahmit:
Allah’a hamd etme, Onu
övme, şükretme.
takdis:
Allah’ı her türlü kusur ve
noksandan uzak tutma, temiz ve
yüce kabul etme.
tedbir:
neticelerini düşünerek
idare etme, çekip çevirme.
uhrevî:
ahirete dair, öteki dün-
yaya ait.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti ile kâinattaki her şeyi kendi-
sine ibadet ve itaat ettirmesi.
vaat:
söz verme.
vücut:
beden; varlık.
zerrat:
zerreler, en küçük parçalar,
atomlar.
zikirhane-i azam:
en büyük zikir
yeri.
zuhur etmek:
ortaya çıkmak, gö-
rünmek.
zulüm:
haksızlık, kötülük, eziyet.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam olarak verilmesi.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi;
ahiret.
âlî:
yüce, yüksek.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
aynelyakîn:
görür derecede
kesin olarak bilme, inanma.
azamet-i kibriya:
haşmetin
büyüklüğü.
beşaret etmek:
müjdelemek,
sevindirici haber vermek.
celâl:
büyüklük, yücelik, haş-
met.
cemal:
güzellik.
cilve:
görünme, yansıma.
dâr-ı saadet:
saadet, mutluluk
yeri; cennet.
dava:
takip edilen fikir, iddia
dellâl-ı saltanat:
saltanatın,
hâkimiyetinin ilâncısı.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak
yoldan sapanlar, iman ve İs-
lâm’dan çıkmış olanlar.
ehl-i küfür:
kâfirler, inkârcılar,
inançsızlar.
Hak:
varlığı hak olan ve her
hakkın sahibi olan anlamında
Allah’ın ismi.
hakikat-i ekber-i haşriye:
en
büyük diriliş hakikati.
hakkalyakîn:
yaşayarak
bilme, bilginin en kesin hâli.
1.
Allah, onların söyledikleri şeylerden pek münezzeh ve pek büyük bir yücelikle yücedir. (İsra
Suresi: 43.)
1...,979,980,981,982,983,984,985,986,987,988 990,991,992,993,994,995,996,997,998,999,...1406
Powered by FlippingBook