ve hakikatten ziyade zevk ve hâle medar olmak ci-
hetiyle hakikat lem’aları içinde değil, belki ahirlerin-
de yazılması münasip görüldü.
YedinciLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
55
sure-i Fethin ahirinde,
W
n
?Gn
ôn
?r
G n
óp
ér
°ùn
Ÿr
G s
øo
?o
Nr
ón
àn
d u
?n
?r
Ép
H Én
jr
A t
ôdG o
¬n
dƒo
°Sn
Q *G n
¥n
ón
°U r
ón
?n
d
n
¿o
ƒaÉn
în
J n
’ øj/
ôu
°ün
?o
en
h r
ºo
µn
°So
D
ho
Q n
Ú/
?u
?n
ëo
e n
Ú/
æp
e'
G *G n
ABÉn
°T r
¿p
G
…/
òs
dGn
ƒo
g
@
Ék
Ñj/
ôn
b Ék
ër
àn
a n
?p
d'
P ¿ho
O r
øp
e n
?n
©n
én
a Gƒo
ªn
?r
©n
J r
ºn
d Én
e n
ºp
?n
©n
a
y
/
¬ u
?o
c p
øj
u
ódG n
¤n
Y o
?n
ôp
¡r
¶o
«p
d u
?n
?r
G p
øj/
On
h …'
óo
¡r
dÉp
H o
¬n
dƒo
°Sn
Q n
?n
°Sr
Qn
G
o
A B G s
óp
°Tn
G o
¬n
©n
e n
øj/
òs
dGn
h $G o
?ƒo
°Sn
Q l
ós
ªn
ëo
e @ Gk
ó«/
¡n
°T $Ép
H »'
Øn
cn
h
k
Ór
°†n
a n
¿ƒo
¨n
àr
Ñn
j Gk
ós
éo
°S Ék
©s
co
Q r
ºo
¡j'
ôn
J r
ºo
¡n
ær
«n
H o
ABÉn
ªn
Mo
Q p
QÉs
Øo
µr
dG n
¤n
Y
n
?p
d'
P p
Oƒo
ét
°ùdGp
ôn
Kn
G r
øp
e r
ºp
¡p
gƒo
Lo
h ?/
a r
ºo
gÉn
ª«°/
S Ék
fGn
ƒr
°Vp
Qn
h $G n
øp
e
o
¬n
Är
£n
°T n
ên
ôr
Nn
G m
´r
Qn
õn
c p
?«/
ér
fp
’r
G p
‘ r
ºo
¡o
?n
ãn
en
h p
áj'
Qr
ƒs
àdG p
‘ r
ºo
¡o
?n
ãn
e
n
ß«/
¨n
«p
d n
´Gs
Qt
õdG o
Öp
ér
©o
j /
¬p
bƒo
°S '
¤n
Y …'
ƒn
àr
°SÉn
a n
ßn
?r
¨n
àr
°SÉn
a o
?n
Qn
R'
Én
a
r
ºo
¡r
æp
e p
äÉn
ëp
dÉs
°üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG *G n
ón
Yn
h n
QÉs
Øo
µr
dG o
ºp
¡p
H
(1)
@ Ék
ª«/
¶n
Y Gk
ôr
Ln
Gn
h k
In
ôp
Ør
¨n
e
Lem’aLar | 995 |
f
iHriST
ahir:
son.
arabî:
Arabca.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet.
beyan etmek:
açıklamak, izah et-
mek.
beyanda bulunmak:
söylemek,
bildirmek,
emniyet:
güvenlik.
fetih:
bir yeri ele geçirmek.
fikir:
düşünce.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek.
haşiye:
açıklayıcı yazı, dip not.
hidayet:
doğru ve hak olan.
hizmetkâr:
hizmet eden.
ihsan etmek:
vermek, ikram et-
mek.
iman etmek:
Allah’a ve diğer
iman esaslarına inanmak.
İncil:
Hz. İsa’ya indirilen kutsal ki-
tap.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek ortaya koymak.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kelâm:
söz, cümle.
lem’a:
parıltı.
lütuf:
ikram ve yardımda bu-
lunma.
mağfiret:
bağışlanma, günahların
affedilmesi, örtülmesi.
meratip:
mertebeler, dereceler.
merhamet:
acıma, şefkat gös-
terme, koruma, iyilik etme.
mu’cize-i bâhire:
apaçık mu’cize.
mübarek:
bereketli, hayırlı.
mükâfat:
ödül.
namıyla:
adıyla, ismiyle.
resul:
elçi, peygamber; Hz. Mu-
hammed (asm)
rıza:
memnunluk, hoşnutluk, ka-
bul etme.
rükû:
namazda eğilme.
secde:
namazda alınla beraber
burnu yere koyma.
Sure-i fetih:
Fetih Suresi
şahit:
tanık.
telif edilmek:
yazılmak.
tevrat:
Hz. Mûsa’ya indirilen kut-
sal kitap.
vaat etmek:
söz vermek, verece-
ğini söylemek.
vasıf:
özellik, nitelik, sıfât.
zikir:
Allah’ı çok anıp, büyüklü-
ğünü düşünme.
zikretmek:
söylemek
ziyade:
fazla, çok.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın
hak olduğunu tasdik etti. İnşaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş veya kı-
saltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir; onun için, Mek-
ke’nin fethinden önce size yakın bir fetih daha ihsan etti. • Bütün dinlere üstün kılmak
üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şahit olarak Allah yeter. • Mu-
hammed Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi arala-
rında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın
lütfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrat’taki vasıfları budur.
İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaş-
mış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Al-
lah’ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan
iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. (Fe-
tih Suresi: 27-29.)