Lem'alar - page 999

den izhar et. Hem korkma, kanaat verecek derece-
de kuvvetlidir…”
o risalenin başında dediğim gibi,
bunu izharda en
mühim maksadım
, esrar-ı kur’âniyeye ait olan risa-
lelerin makbuliyetine gavs-ı Azam imza basması
nev’inden olduğudur.
İkinci maksadım
, o kudsî üstadımın kerametini
izhar etmekle, keramat-ı evliyayı inkâr eden mülhit-
leri iskât edip, hizmet-i kur’âniyeye füturlar verecek
çok esbaba maruz ve çok avaika hedef olan arka-
daşlarımın kuvvet-i maneviyesini takviye ve şevkle-
rini tezyit ve füturlarını izale etmek idi.
Benim için bir nevi hodfüruşluk nev’inden olduğu
için, ehemmiyetli zarardır. Fakat o zararımı, üstadı-
mın ve arkadaşlarımın hatırı için kabul ettim.
Bu
Keramet-i Gavsiye
risalesi tedricen istihraç
edildiği için, birkaç parça oldu ve tetimmelere inkı-
sam etti. gittikçe birbirini tenvir ve teyit ettikçe vu-
zuh peyda ediyor. İşaratın bazısında zaafiyet varsa
da, sair arkadaşlarının ittifakından aldığı kuvvet o
zaafı izale eder. Hatta cây-ı hayrettir ki, o beş satı-
rın ahirinde, her birinin mertebesini ve has bir sıfâ-
tını ima etmek suretinde on beşten fazla hizmet-i
kur’âniyedeki mühim kardeşlerimi gösteriyor.
Bu risalede, keramet-i gavsiye münasebetiyle
birkaç ehemmiyetli meseleler ve birkaç mühim ha-
kikatler beyan edilmiştir.
Lem’aLar | 999 |
f
iHriST
keramet-i Gavsiye:
Abdülkadir
Geylânî Hazretlerinin kerameti.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kuvvet-i maneviye:
manevî kuv-
vet, moral gücü.
makbuliyet:
beğenilmeye, kabul
olunmaya lâyık olma.
maksat:
amaç, istenilen şey, va-
rılmak istenen nokta.
maruz:
bir şeyin karşısında ve et-
kisi altında bulunan.
mertebe:
derece.
mülhit:
dinsiz.
münasebet:
ilgi, alâka, vesile.
nevi:
tür, çeşit.
peyda etmek:
meydana gelmek,
kazanmak.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
sair:
diğer, öteki.
sıfat:
nitelik, vasıf, özellik.
suret:
şekil; tarz, yol.
şevk:
aşırı istek ve heves.
takviye:
destekleme, kuvvetlen-
dirme.
tedricen:
derece derece, azar azar.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma.
tetimme:
ek, bir konuyu ya da
eseri tamamlamak için eklenen
kısım.
teyit etmek:
kuvvetlendirmek,
desteklemek.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
üstat:
bilgi ve tecrübe sahibi öğ-
retici, öğretmen, büyük hoca.
vaziyet:
durum.
vuzuh:
açılma, açığa çıkma.
zaaf:
zayıflık.
zaafiyet:
zayıflık.
zuhur:
görünme, belirme, belli
olma.
ahir:
son.
avaik:
engeller, zorluklar.
beyan etmek:
açıklamak, an-
latmak.
cây-ı hayret:
hayret edilecek
şey.
derece:
seviye, düzey.
ehemmiyet:
önem.
esbap:
sebepler.
fütur:
usanç, gevşeklik.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazret-
leri.
hakikat:
gerçek.
has:
özel, sadece bir kimseye
ait olan.
hatır:
gönül, saygı, ilgi.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân
hizmeti.
hodfüruş:
sadece nefsini be-
ğenen, kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
ima etmek:
üstü kapalı anlat-
mak, işaret etmek.
inkâr etmek:
inanmamak, ka-
bul etmemek.
inkısam etmek:
kısımlara, bö-
lümlere ayrılmak.
iskât etmek:
susturmak.
istihraç:
bir şeyden bir şey, bir
sonuç, bir mana çıkarma.
işarat:
işaretler.
ittifak:
birleşme.
izale etmek:
ortadan kaldır-
mak, yok etmek, gidermek.
izhar etmek:
ortaya koymak,
açığa çıkarmak, göstermek.
kanaat:
görüş, fikir, inanç.
keramat-ı evliya:
Allah velî
kullarında görülen olağanüstü
hâller.
keramet:
lütuf, bağış, ikram
edilen ve Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler.
1...,989,990,991,992,993,994,995,996,997,998 1000,1001,1002,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,...1406
Powered by FlippingBook