BeŞİNCİ İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
214
“Cenab-ı Hak, kütüb-i semaviyede beşere karşı
cennet gibi azîm bir mükâfatı ve cehennem gibi
dehşetli bir mücazatı göstermekle beraber, çok irşat
ve mükerrer ikaz ve defaatle ihtar ve müteaddit teh-
dit ve teşvik ettiği hâlde; hizbüşşeytanın çirkin ve
mükâfatsız ve zayıf desiselerine karşı ehl-i imanın
mağlûp olmalarının sırrı nedir?” diye müthiş suale
karşı mukni bir cevaptır.
aLtıNCı İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
216
Şeytanların en tehlikeli ve kesretli bir desisesi olan
tasavvur-ı küfrîyi tasdik-ı küfür suretinde, tasavvur-ı
dalâleti tasdik-ı dalâlet tarzında göstermesiyle, has-
sas ve safî kalb insanları tehlikelere atmasına muka-
bil, ilmî ve mantıkî ve hakikatli bir cevaptır.
YeDİNCİ İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
218
Mutezile imamları, şerrin icadını şer telâkki ettik-
leri için, küfür ve dalâletin icadını Allah’a vermeyip,
güya onunla Allah’ı takdis ediyorlar. Mutezilenin bu
mühim meselelerine ve Mecusîlerin hâlık-ı şerri ay-
rı telâkki etmelerine karşı gayet kuvvetli ve mantıkî
bir cevab-ı müskit; hem, “günah-ı kebireyi işleyen
mü’min kalamaz” diyen Mutezile ve bir kısım Hari-
cîlere karşı gayet makbul ve mukni bir cevaptır.
SeKİZİNCİ İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
222
“Bazı risalelerde kat’î delillerle ispat edilmiş ki,
küfür ve dalâlet yolu o kadar müşkülâtlı ve suubetli-
dir ki, hiç kimse ona girmemek gerekti ve kabil-i sü-
lûk değildir. İman ve hidayet yolu o kadar zahir ve
f
iHriST
| 1008 | Lem’aLar
cevab-ı müskit:
susturucu cevap.
dalâlet:
hak ve hakikatten, doğru
yoldan sapma.
defaatle:
defalarca, birçok kere.
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü.
desise:
gizli hile, aldatmaca.
ehl-i iman:
iman edenler, Allah’a
inananlar.
gayet:
son derece, çok.
günah-ı kebire:
büyük günah.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hâlık-ı şer:
şerrin, kötülüğün ya-
ratıcısı.
hassas:
duyarlı.
hidayet:
hak ve doğru yol üzere
olmak; İslâmiyet.
hizbüşşeytan:
şeytanın taraftar-
ları.
icat:
vücuda getirmek, yoktan ya-
ratmak.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ikaz:
uyarı, dikkat çekme.
imam:
mezheple ilgili konularda
kendisine uyulan ve önder olan
kimse.
iman:
inanmak, inanç, itikat.
irşat:
hak ve doğru yolu gösterme.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek meydana koymak.
kabil-i sülûk:
yürünebilir, gidile-
bilir.
kat’î:
kesin.
kesretli:
fazla, çok.
küfür:
inkârcılık, inançsızlık, din-
sizlik.
kütüb-i semaviye:
semavî kitap-
lar; Allah’ın gönderdiği kutsal ki-
taplar.
mağlûp olmak:
yenilmek.
makbul:
kabul edilen, geçerli.
mantıkî:
akla ve mantığa uygun.
mecusî:
ateşe tapan, ateşperest.
mesele:
önemli konu.
mukabil:
karşı, karşılık olarak.
mukni:
ikna eden, inandıran.
mücazat:
cezalar.
mühim:
önemli.
mükâfat:
ödül.
mükerrer:
birçok kere tekrar-
lanmış.
mü’min:
iman eden, Allah’a
inanan
müşkülât:
zorluklar.
müteaddit:
ayrı ayrı, birkaç,
çeşit çeşit.
müthiş:
dehşet veren, korku-
tan; hayret veren, etkileyici.
risale:
belirli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap.
safî:
saf, temiz.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dik-
kat, tecrübe, yetenek ve sezgi
yardımıyla kavranabilen en
zor ve ince yönü.
sual:
soru.
suret:
şekil, biçim, tarz.
suubet:
güçlük, zorluk.
şer:
kötülük, fenalık.
takdis etmek:
Allah’ı her türlü
kusur ve noksandan uzak tut-
mak, temiz ve yüce kabul et-
mek.
tarz:
şekil, biçim.
tasavvur-i dalâlet:
doğru ve
hak yoldan sapmayı dü-
şünme, zihninden geçirme.
tasavvur-ı küfrî:
küfrü dü-
şünme, inkârı zihninden ge-
çirme.
tasdik-ı dalâlet:
doğru ve hak
yoldan sapmayı kabul etme,
onaylama.
tasdik-ı küfür:
küfür ve inkâr-
cılığı doğrulamak, onaylamak,
kabul etmek.
tehdit:
gözdağı verme, kor-
kutma.
telâkki etmek:
anlamak, ka-
bul etmek.
teşvik:
şevklendirmek, istek
uyandırmak.
zahir:
görünür, açık.