Lem'alar - page 1010

ON BİrİNCİ İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
231
ehl-i dalâletin şerrinden kâinat kızdıklarını ve
anasır-ı külliye hiddet ettiklerini ve umum mevcudat
manen galeyana geldiklerini kur’ân-ı Hakîm mu’ci-
zâne ifade ettiğine dair merakaver bir beyandır.
ON İKİNCİ İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
233
dört sual ve cevaptır. “Mahdut bir hayatta mah-
dut günahlara mukabil hadsiz bir azap ve nihayetsiz
bir cehennem nasıl adalet olur?”; hem, “Şeriatta
denilmiştir ki:
‘Cehennem ceza-i ameldir; fakat,
cennet fazl-ı İlâhî iledir.’
Bunun hikmeti nedir?”;
hem, “seyyiat intişar ve tecavüz ettiğinden, bir sey-
yie bin yazılmak, hasene bir yazılmak lâzım gelir-
ken; seyyienin bir, hasenenin on yazılmasının sırrı
nedir?”; hem, “ehl-i dalâletin kazandıkları muvaffa-
kıyet ve gösterdikleri kuvvet, ehl-i hidayette bir zaaf
ve hakikatsizlik olduğundan mıdır?” diye dört suale
gayet kısa ve kuvvetli dört cevaptır.
ON üÇüNCü İŞaret
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
238
“üç nokta”dır.
Birincisi
: Şeytanın en büyük bir desisesi, hakaik-ı
imaniyenin azameti cihetinde, dar kalbli ve kısa
akıllı ve kasır fikirli insanları aldatmasına mukabil,
tamamıyla şeytan-ı cinnî ve insîyi de susturacak bir
cevaptır.
İkinci Nokta
: Şeytan, kusurlu insana kusurunu iti-
raf etmemek ile istiğfar ve istiaze yolunu kapayıp,
enaniyeti tahrik ederek, avukat gibi nefsini müdafaa
ettirir. Âdeta nefsini taksirattan takdis ettirmesine
f
iHriST
| 1010 | Lem’aLar
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi.
azamet:
büyüklük.
azap:
günahlara karşılık olarak
ahirette verilecek ceza.
beyan:
açıklama, anlatma, izah
etme.
ceza-i amel:
yapılan işin karşılığı.
cihet:
yön.
dair:
ait, ilgili, alâkalı.
desise:
gizli hile, aldatmaca.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak yoldan
sapanlar, iman ve İslâm’dan çıkmış
olanlar.
ehl-i hidayet:
hak ve doğru yolda
olanlar, iman edenler.
enaniyet:
benlik, gurur.
fazl-ı İlâhî:
Allah’ın lütfu, ihsanı.
galeyana gelmek:
hiddetlenmek,
öfkelenmek.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik-ı imaniye:
iman hakikat-
leri.
hakikat:
gerçek, doğru.
hasene:
iyilik, güzellik, hayırlı iş.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep, gizli nokta.
ifade etmek:
anlatmak.
ikna etmek:
bir fikri, bir düşünceyi
kabul ettirmek, inandırmak.
intişar etmek:
yayılmak, da-
ğılmak.
istiaze:
şeytandan Allah’a ve
korumasına sığınma.
istiğfar:
Allah’tan günahlarının
bağışlanmasını isteme, tevbe
etme.
itiraf etmek:
kabahatini giz-
lemeyip söylemek, hatasını
kabul etmek.
kasır:
kısa, kusurlu.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
kusur:
suç, kabahat, hata.
mahdut:
sınırlı.
manen:
mana itibarıyla ve
manevî olarak.
merakaver:
merak verici, dü-
şündürücü.
mu’cizâne:
mu’cize gibi, ola-
ğanüstü bir şekilde.
mukabil:
karşı, karşılık olarak.
muvaffakıyet:
başarı.
müdafaa etmek:
savunmak.
nihayetsiz:
sonsuz.
seyyiat:
kötülükler, günahlar,
suçlar.
seyyie:
kötülük, günah, suç.
sual:
soru.
şeriat:
İslâm dininin bütün hü-
kümleri, kuralları.
şeytan-ı cinnî ve insî:
insan-
lardan ve cinlerden olan şey-
tanlar.
tahrik etmek:
harekete geçir-
mek; kışkırtmak.
takdis etmek:
ayıplardan ve
kusurlardan uzak tutmak, te-
miz kabul etmek.
taksirat:
kusurlar, suçlar, gü-
nahlar.
tecavüz:
söz veya hareketle
ileri gitme, saldırma.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
1...,1000,1001,1002,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009 1011,1012,1013,1014,1015,1016,1017,1018,1019,1020,...1406
Powered by FlippingBook