hareketinde rıza-i İlâhîyi düşünüp, vazife-i İlâhiyeye
karışmamasıyla âlâ-i illiyyine çıkacağını yol göste-
ren mühim bir meseledir.
Dördüncü Mesele
:
(1)
p
¬r
«n
?n
Y $G o
º°r
SG p
ôn
cr
òo
j r
ºn
d És
‡p
Gƒo
?o
cr
Én
J n
’n
h
ayetinin mana-i işarîsiyle, Mün’im-i Hakikî’yi hatıra
getirmeyen ve onun namıyla verilmeyen nimeti ye-
mek ve almak caiz olmadığını; eğer muhtaç ise, es-
bab-ı zahiriyenin başı üzerinde Mün’im-i Hakikî’nin
rahmet elini görüp, Bismillâh deyip alınacağını; hem
esbab-ı zahiriyeyi perestiş edenleri aldatan, iki şeyin
beraber gelmesi veya bulunması olan iktiran’ı illet
zannetmelerini güzel ve mukavemetsûz izahla, yüz-
leri Mün’im-i Hakikî’ye çevirir.
Beşinci Mesele
: Bir cemaatin sa’yleriyle hâsıl
olan bir netice veya şerefi, o cemaatin reisine veya
üstadına vermek, hem cemaate, hem de o üstat ve
reise zulüm olduğu gibi; Cenab-ı Hakkın nur ve fey-
zine ma’kes ve vesile ve vasıta olan üstadın, mastar
ve muktedir ve menba telâkki edilmemek lâzım gel-
diğini güzel bir temsil ile ispat edip, hakikat-i hale
pencere açıp gösterir.
ON DöDüNCü NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
328
tevhide dair dört küçük remizdir.
Birinci Remiz
: dar nazarlı, kasır fikirli ve muha-
kemesiz akıllı, esbapperest insanın nazarını vahda-
niyet-i İlâhiyenin delillerine çevirip, güzel bir temsil
f
iHriST
| 1020 | Lem’aLar
âlâ-i illiyyin:
yüceler yücesi.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
Bismillâh:
Allah’ın adı ve izni ile.
caiz:
yapılmasında sakınca olma-
yan.
cemaat:
topluluk.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek, Hak-
kın tâ kendisi olan, şeref ve aza-
met sahibi yüce Allah.
esbap-ı zahiri:
görünen sebepler.
esbapperest:
sebeplere haddin-
den fazla değer veren, onları ya-
ratıcı sanan kimse.
feyiz:
ilim, irfan; Allah’ın kuluna
bağışladığı marifet ve dini heye-
can.
hakikat-i hâl:
işin aslı, işin haki-
kati.
hâsıl olmak:
meydana gelmek.
iktiran:
birbirine yakın ve beraber
olma.
illet:
bir şeye yol açan ve gerekti-
ren durum, sebep.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek meydana koymak.
izah:
açıklama.
kasır:
kısa.
ma’kes:
yansıma yeri, ayna.
mana-i işarî:
işaretlerle ifade edi-
len mana.
mastar:
kaynak, bir şeyin çıktığı
yer.
menba:
kaynak.
mesele:
önemli konu.
muhakeme:
düşünme, değerlen-
dirme, akıl yürütüp doğru bir ne-
tice elde edebilme.
mukavemetsûz:
karşı konulama-
yan, direnilemeyen.
muktedir:
güçlü, kuvvetli.
mühim:
önemli.
mün’im-i Hakikî:
gerçek ni-
met verici olan Allah.
namıyla:
ismiyle, adıyla.
nazar:
bakış; düşünce.
netice:
sonuç.
nimet:
yiyecek, içecek şeyler.
nur:
ilim.
perestiş etmek:
tapar dere-
cesinde sevme.
rahmet:
Allah’ın şefkat ve
merhamet etmesi, acıması,
maddî ve manevî nimetler
vermesi.
reis:
başkan.
remiz:
işaret.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası.
sa’y:
çalışma, emek.
telâkki etmek:
kabul etmek,
anlamak.
temsil:
örnek, benzetme.
tevhid:
Allah’ın varlığına ve
birliğine inanma.
üstat:
bilgi ve tecrübe sahibi
öğretici, öğretmen.
vahdaniyet-i İlâhîye:
Allah’ın
bir, tek olması.
vasıta:
aracı.
vazife-i İlâhîye:
Allah’a ait
olan iş ve vazife.
vesile:
bir şeye ulaşmayı
mümkün kılan yol, sebep.
zannetmek:
sanmak.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
1.
Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın etini yemeyin. (En’am Suresi: 121.)