ve ehl-i ilim ve ehl-i kalemi ikaz eden bir düstur-i ha-
kikattir.
ON üÇüNCü NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
319
Medar-ı iltibas olmuş “Beş Mesele”dir.
Birincisi
:
(1)
o
ABÉ°n
ûn
j r
øn
e …/
ór
¡n
j $G s
øp
µ'
dn
h n
âr
Ñn
Ñr
Mn
G r
øn
e …/
ór
¡n
J n
’ n
?s
fp
G
sırrıyla tarik-ı hakta çalışan ve mücahede edenler,
yalnız kendi vazifesini düşünüp, Cenab-ı Hakkın va-
zifesine karışmamaları lâzım geldiğini; ve şiddet-i
hırs yüzünden, vazife-i ubudiyet ve memuriyeti,
amiriyet ve ma’budiyetle iltibas edenlere karşı tefrik
edip, haddini tecavüz eden insana makamını göste-
ren, herkese lüzumlu bir meseledir.
İkinci Mesele
: Ubudiyetin menşei emr-i İlâhî ve
neticesi rıza-i İlâhî ve semeratı ve fevaidi, uhreviye
olduğunu; ve dünyaya ait faydalar ve semereler ve
menfaatler, ubudiyete, virt ve zikre illet veya illetin
bir cüz’ü olsa, ubudiyeti kısmen iptal ettiğini beyan
ile, sırr-ı ubudiyetin hikmetini ders veren çok mü-
him ve lüzumlu bir meseledir.
Üçüncüsü
:
(2)
o
?n
Qr
ƒn
W r
Rn
hÉn
én
àn
j r
ºn
dn
h o
?s
ón
M n
±n
ôn
Y r
øn
ªp
d »'
Hƒo
W
hadis-i kudsîsinin mukaddes düsturunu güzel bir tem-
sil ile izah edip, ubudiyetin esası olan acz, fakr ve
kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı İlâhînin
rahmet kapısını çalmak lâzım geldiğini; hem her
amelde bir ihlâs ciheti olduğundan, insan,
Lem’aLar | 1019 |
f
iHriST
beklemeksizin sadece Allah rızası
için yapmak.
ikaz etmek:
uyarmak.
illet:
bir şeye yol açan ve gerekti-
ren durum, sebep, gaye, hedef.
iltibas etmek:
karıştırmak.
izah etmek:
açıklamak.
ma’budiyet:
ibadet edilmeye lâ-
yık oluş.
makam:
bulunulan yer, durak, bö-
lüm.
medar-ı iltibas:
karıştırma sebebi.
menfaat:
fayda, yarar.
menşe:
kaynak.
mesele:
önemli konu.
mukaddes:
kutsal.
mücahede eden:
cihad eden,
çaba ve gayret gösteren.
mühim:
önemli.
naks:
noksanlık, eksiklik.
netice:
sonuç.
niyaz:
Allah’a yalvarmak, yakar-
mak, dua etmek.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası.
semerat:
meyveler, neticeler.
semere:
meyve, netice.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
sırr-ı ubudiyet:
kulluğun sırrı.
şiddet-i hırs:
arzu ve isteklerin
şiddeti, aşırılığı.
tarik-ı hak:
hak ve hakikat yolu;
Allah yolu.
tecavüz eden:
söz veya hareketle
ileri giden; aşan.
tefrik etmek:
birbirinden ayırmak,
ayırt etmek.
temsil:
örnek, benzetme.
ubudiyet:
kulluk, Allah’a ibadet
etme.
uhrevî:
ahirete dair, öteki dün-
yaya ait.
vazife:
görev.
vazife-i ubudiyet ve memuriyet:
kulluk ve emre itaat etme vazi-
fesi.
virt:
belli zamanlarda, sürekli ve
düzenli okunan dua.
zikir:
Allah’ın adını anarak dua
etme.
acz:
güçsüzlük, kuvvetsizlik.
amel:
fiil, iş.
amiriyet:
amirlik, emredicilik.
beyan:
açıklama, anlatma.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cihet:
yön.
cüz:
kısım, parça.
dergâh-ı İlâhî:
Allah katı.
düstur:
prensip, kural.
düstur-ı hakikat:
gerçek,
doğru prensip.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
ehl-i kalem:
eli kalem tutan-
lar, yazarlar.
emr-i İlâhî:
Allah’ın emri.
esas:
temel, öz.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
fevaid:
faydalar, yararlar.
had:
sınır.
hadis-i kudsî:
manası Pey-
gamberimize vahiy veya il-
ham edilen, sözü Peygambe-
rimize ait olan hadis.
hidayet:
iman yoluna girme
hikmet:
gizli bilinmeyen
nokta.
ihlâs:
bir işi başka bir karşılık
1.
Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. (Kasas
Suresi: 56.)
2.
Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez.