İkinci Sual:
sedd-i zülkarneyn nerededir? Ve
Ye’cüc ve Me’cüc kimlerdir?
Üçüncü Sual:
Hazret-i İsa Aleyhisselâm, ahirza-
manda gelip deccalı öldüreceğine dair suallere o
kadar ulvî cevaplar verilmiş ki, hem ehl-i imanın
imanlarını takviye eder, hem belâgatiyle edipleri
susturur, hem de mülhitleri ilzam ederek tokatlar.
nihayetinde, mugayyebat-ı hamse’den yalnız iki-
si hakkında sorulan mühim bir suale ehemmiyetli
bir cevaptır.
Rüştü
OnYedinciLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
287
zühre’den gelmiş “on Beş nota”dan ibarettir.
BİrİNCİ NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
288
nefs-i insaniyetin müptelâ olduğu âfil ve nafil
şeylerin, etvar-ı âlem üzerinde hakikatlerini göste-
rip, kalbin rabıtasını kesip, yüzünü beka ve ahirete
çevirir.
İKİNCİ NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
289
Bir düstur-i kur’ânî olan tevazuu emir ve tekeb-
bürden men eder.
üÇüNCü NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
289
1
l
Öj/
ôn
b m
ä'
G t
?o
c
sırrıyla, mevtin hakikatini güzel ve
ayn-ı hakikat bir temsil ile açıp, uzun emelleri ve
elemleri keser.
Hayy ü Kayyum
ve
Bâkî-i Daim
ve
Biyedihi’l-Hayr’
a her umuru teslim eder.
Lem’aLar | 1015 |
f
iHriST
hakikat:
gerçek, doğru.
Hayy ü Kayyum:
başlangıcı ol-
maksızın var olan, yarattıklarını
ayakta, varlık âleminde tutan ve
gerçek hayat sahibi olan Allah.
ibaret:
meydana gelmiş.
ilzam etmek:
tartışmada kuvvetli
deliller öne sürerek karşısındakini
cevap veremez hâle getirmek.
iman:
inanç, itikat.
lem’a:
parıltı.
menetmek:
yasaklamak.
mevt:
ölüm.
mugayyebat-ı hamse:
beş bilin-
meyen şey.
mühim:
önemli.
mülhit:
dinsiz.
müptelâ:
tutkun, tutulmuş, düş-
kün.
nafile:
boş, faydasız.
nefs-i insaniyet:
insanın nefsi, in-
sanın arzu ve isteklerinin merkezi.
nihayet:
son.
rabıta:
bağ, ilgi.
Sedd-i Zülkarneyn:
Kur’ân’da adı
geçen büyük hükümdar olan Zül-
karneyn’in yaptırdığı büyük du-
var.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
sual:
soru.
takviye etmek:
desteklemek,
kuvvetlendirmek.
tekebbür:
kibirlenme, kendini bü-
yük sayma.
temsil:
örnek, benzetme.
tevazu:
alçak gönüllülük, kibirsiz-
lik.
ulvî:
yüce, yüksek.
umur:
işler.
âfil:
batan, yok olan, kaybo-
lan.
ahirzaman:
dünya hayatının
kıyamete yakın son devresi.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp sonsuza kadar
devam edecek olan ikinci ha-
yat.
aleyhisselâm:
selâm onun
üzerine olsun.
ayn-ı hakikat:
hakikatin tâ
kendisi.
Bâkî-i Daim:
varlığının sonu
olmayan, kalıcı ve sürekli olan
Allah.
beka:
sonsuzluk, devamlılık.
belâgat:
hitap ettiği kimselere
uygun, tam yerinde, düzgün
ve hakikatli söz söyleme.
biyedihi’l-hayr:
her hayır
onun elindedir.
dair:
ait, ilgili, alâkalı.
düstur-i Kur’ânî:
Kur’ân’ın
prensibi, kuralı.
edip:
edebiyatçı, güzel ve sa-
natlı söz söyleyen veya yazan.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
iman edenler, Al-
lah’a inananlar.
elem:
acı, keder, sıkıntı.
emel:
şiddetli arzu, hırs.
etvar-ı âlem:
âlemde görülen
hâller ve hareketler.
1.
Gelmesi muhakkak olan her şey uzak da olsa yakındır. (Hadis: İbniMâce, Mukaddime: 7/46;
Feyzü’l-Kadîr, 2:178.