BeŞİNCİ DeVa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
474
Bu zamanda, hususan gençler hakkında, hastalık
o gençleri gençlik sarhoşluğundan men ettiği için,
onların hakkında o hastalık manevî bir sıhhat ve afi-
yet olduğunu haber verir gayet şirin bir devadır.
aLtıNCı DeVa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
475
Musibetin gitmesiyle manevî bir lezzet geleceğini
gösterir. Çünkü, “elemin zevali lezzettir” diye, o
elemli musibetler, zeval ile ruhta bir lezzeti irsiyet bı-
raktığını gayet güzel haber verir mühim bir devadır.
Hatta bu devanın ehemmiyetindendir ki, telifatında
iki kere aynı numara tekerrür etmesi ve öylece kay-
dedilmesi, ehemmiyetini ispat eder.
YeDİNCİ DeVa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
477
Hastalık, insanın sıhhatindeki nimet-i İlâhiyenin
lezzetini kaçırmıyor, bilâkis tattırıyor. Çünkü, bir
şey devam etse, tesirini kaybeder, usanç verir. Hat-
ta ehl-i hakikat demişler:
Én
gp
OGn
ór
°Vn
Ép
H o
±n
ôr
©o
J o
AÉn
«°r
Tn
’r
G n
És
‰p
G
Yani
“Her şey zıddıyla bilinir.” “Soğuk olmazsa ha-
raret anlaşılmaz”
diye makul ve şirin bir devadır.
SeKİZİNCİ DeVa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
478
Hastalık, imanlı bir insanın ahiretini geri bırakmı-
yor, belki daha ziyade terakki ettiriyor. Çünkü, has-
talık, sabun gibi, günahları siler, temizler güzel bir
kefaretü’z-zünup olduğu hadis-i şerifle sabit olduğu-
nu; hem, imanlı olan bir insanın maddî hastalığı,
manevî hastalıklardan kurtardığını; şahs-ı zahirîsinin
hatasıyla şahs-ı manevîsi hasta olduğundan, zahir
Lem’aLar | 1047 |
f
iHriST
tekerrür:
tekrarlanma.
telifat:
telif edilmeler, yazılmalar.
terakki ettirmek:
yükseltmek,
ilerletmek, geliştirmek.
tesir:
etki.
zahir:
görünen, görünürdeki.
zeval:
sona erme, yok olma.
ziyade:
fazla, çok.
afiyet:
sağlık, hasta olmama
hâli.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp sonsuza kadar
devam edecek olan ikinci ha-
yat.
bilâkis:
aksine, tersine.
deva:
ilâç, çare.
ehemmiyet:
çok önemli olma.
ehl-i hakikat:
gerçekleri ve
doğruları bulan, farkında olan
kimseler.
elem:
acı, üzüntü.
gayet:
son derece, çok.
günah:
Allah’ın emirlerine ay-
kırı davranış, dini suç.
hadis-i şerif:
Peygamberimizin
şerefli sözü.
hararet:
sıcaklık.
hususan:
özellikle.
iman:
Allah’a inanma, inanç,
itikat.
irsiyet:
kalıtım, soydan geçen
özellik.
ispat etmek:
doğruyu delil
göstererek meydana koymak.
kefaretü’z-zünup:
günahları
bağışlatan, temizleyen hasta-
lık, musibet gibi şeyler.
maddî:
bedene ait, bedensel.
makul:
akla uygun.
manevî:
kalbe, ruha, hisse ait;
manaya ait, maddî olmayan.
men etmek:
engellemek, en-
gel olmak.
musibet:
belâ, felâket, dert, sı-
kıntı, başa gelen acı durumlar.
mühim:
önemli.
nimet-i İlâhî:
Allah’ın verdiği
nimet, faydalı, hayırlı şey.
sabit:
doğruluğu ispatlanmış.
sıhhat:
sağlık.
şahs-ı manevî:
görünmeyen,
manevî şahıs.
şahs-ı zahirî:
görünen şahıs.