(1)
r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
òs
dG n
•Gn
ô°p
U
kur’ân’ın, inci gibi, lâfızlarının dizilmesi, bir hayta, bir
çeşide, bir nakşa münhasır değildir. Belki zuhurca, hafâ-
ca, yakınlıkça, uzaklıkça mütefavit çok tenasüplerden
hâsıl olan pek çok nakışlar üzerine dizilmişlerdir, nazme-
dilmişlerdir. zaten i’cazın esası, ihtisardan sonra ancak
böyle nakışlardadır.
evet,
r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
òs
dG n
•Gn
ô°p
U
ile mâkablindeki her bir
kelime arasında bir münasebet vardır.
Meselâ:
(2)
! o
ór
ªn
ër
dn
G
ile münasebeti vardır; çünkü, ni-
met hamde delil ve karinedir.
(3)
n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q
ile münase-
bettardır; çünkü, terbiyenin kemali, nimetlerin tevali ve
teakubu ile olur.
(4)
p
º«/
Ms
ôdn
G p
ø'
ªr
Mq
ôdn
G
ile alâkadardır; çünkü
(5)
n
øj/
òs
`dn
G
’den irade edilen enbiya, şüheda, süleha, ulema
rahmettirler.
(6)
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j p
?p
dÉn
e
ile alâkası vardır; çünkü,
nimet-i kâmile, ancak dindir.
(7)
o
óo
Ñr
©n
f
ile alâkası var; çün-
kü, ibadette imamlar bunlardır.
(8)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f
ile var; çünkü,
tevfike ve ianeye mazhar bunlardır.
(9)
Én
fp
ór
gp
G
ile var; çün-
kü, hidayette muktedabih, onlardır.
(10)
n
º«/
?n
à°r
ùo
Ÿr
G n
•Gn
ô°p
U
ile
vardır; çünkü, doğru yol ancak onların mesleğidir.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
hafâ:
gizlilik, gizli olmaklık, saklı-
lık.
hamd:
teşekkür, şükran.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
hayt:
bağ, iki şeyi birbirine bağla-
yan.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ihtisar:
kısaltma, özetleme.
irade:
emir, ferman.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
lâfız:
söz, kelime.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
meselâ:
örneğin.
muktedabih:
iktida edilen, uyu-
lan, örnek tutulan, örnek alınan,
taklit edilen.
münasebat:
münasebetler, ilgiler,
yakınlıklar, bağlar, ilişkiler, uygun-
luklar.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münhasır:
mahsus, ait, yönelik.
mütefavit:
birbirinden farklı, çe-
şitli olan.
nakış:
işleme, sanat, incelik.
nazım:
tertip etme, düzene, koy-
ma, dizme.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nimet-i kâmile:
noksansız, eksik-
siz nimet, lütuf.
süleha:
salihler, salih, iyi, yarar, sa-
lâhiyetli, günah işlemeyen kimse-
ler.
şüheda:
şehitler.
teakup:
ard arda gelme.
tenasüp:
uyma, uygunluk, birbiri-
ni tutma.
tevali:
uzayıp gitme, devam et-
me.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
zuhur:
açıklık, görünme.
1.
Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan salih
kullarının yoluna ilet. (Fatiha Suresi: 7.)
2.
Ezelden ebede er türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Allah’a mahsustur. (Fatiha Suresi:
2.)
3.
Âlemlerin Rabbi. (Fatiha Suresi: 2.)
4.
O bütün yaratıklara rızıklarını veren ve onlara karşı sonsuz merhamet ve şefkati bulunan
ve sonsuz nizam ve adalet sahibi olan Rahman; ahirette de mü’min kullarına karşı sonsuz
şefkat ve merhamet sahibi olup sonsuz bağışlayıcı olan Rahîm’dir. (Fatiha Suresi: 3.)
5.
Onlar ki... (Fatiha Suresi: 7.)
6.
O, hesap gününün sahibidir. (Fatiha Suresi: 4.)
7.
Kulluk ederiz. (Fatiha Suresi: 5.)
8.
Yardım dileriz. (Fatiha Suresi: 5.)
9.
Bize hidayet et. (Fatiha Suresi: 5.)
10.
Dosdoğru yol. (Fatiha Suresi: 6.)
İşaratü’l-İ’caz | 47 |
f
aTiha
S
ureSi