zerratı veya ehl-i tevhid cemaati veyahut kâinat mevcu-
datı, bütün hacat ve maksatlarımıza, bilhassa en ehem
olan ibadetimize, senden iane ve tevfik istiyoruz.”
(1)
n
?És
jp
G
kelimesinin tekrarlanmasındaki hikmetin
birin-
cisi
, hitap ve huzurdaki lezzetin arttırılmasına;
ikincisi
,
ayan makamının bürhan makamından daha yüksek ol-
duğuna;
üçüncüsü
, huzurda sıdk olup kizbin ihtimali ol-
madığına;
dördüncüsü
, ibadetle istianenin ayrı ve müs-
takil maksatlar olduklarına işarettir.
Bu iki fiili birbiriyle bağlayan münasebet, ücretle hiz-
met arasındaki münasebettir. zira ibadet , abdin Allah’a
karşı bir hizmetidir iane de, o hizmete karşı bir ücret gi-
bidir. Veya mukaddeme ile maksut arasındaki alâkadır.
Çünkü, iane ve tevfik, ibadete mukaddemedir
n
?És
jp
G
keli-
mesinin takdiminden doğan hasr, abdin Cenab-ı Hakka
karşı yaptığı ibadet ve hizmetle, vesait ve esbaba olan te-
zellülden kurtuluşuna işarettir. lâkin, esbabı tamamen
ihmal ve terk etmek iyi değildir. Çünkü, o zaman, Ce-
nab-ı Hakkın hikmet ve meşietiyle kâinatta vaz edilen ni-
zama karşı bir temerrüt çıkar.
Evet,daire-iesbaptaikentevekkületmek,birnevi
tembellikveatalettir.
é
@
è
(2)
Én
fp
ór
gp
G
Hidayetitalepetmekleianeyiistemekarasında
nemünasebetvardır?
hitap:
söylemde bulunmak, ko-
nuşmak.
hizmet:
görev, vazife.
iane:
yardım, destek.
ihmal:
boşlama, önemsememe.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
istiane:
yardım isteme, yardım di-
leme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kizb:
yalan söyleme, yalan, uy-
durma.
maksut:
istenilen şey, istek, arzu,
gaye.
meşiet:
dileme, irade, istek.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mukaddeme:
başlangıç.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müstakil:
tek kişi, tek olarak.
nevi:
çeşit, tür.
nizam:
düzen, düzgünlük; kaide,
kanun.
sıdk:
doğruluk.
takdim:
arz etme, sunma.
talep:
isteme, dileme.
temerrüt:
inat etme, karşı koyma,
hakkı kabulde direnme, inatçılık,
dikbaşlılık.
tevekkül:
bir işi gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve çabayı
gösterip sebeplere başvurduktan
sonra işi Allah’a bırakma.
tevfik:
Allah’ın yardımı, başarılı
kılması.
tezellül:
zillete katlanma, aşağı-
lanma.
vaz edilme:
yaratılma, var edilme;
konulma, yerleştirilme.
vesait:
vasıtalar.
zerrat:
zerreler, atomlar.
abd:
kul.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
atalet:
tembellik, hareketsiz-
lik, çalışmama.
ayan:
açık, meydanda, açıkta,
belli.
bilhassa:
özellikle.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu.
cenab-ı Hak:
hakkın ta kendi-
si olan şeref ve azamet sahibi
Allah.
daire-i esbap:
sebepler daire-
si, sebep ve kanunların bulun-
duğu yer olan maddî âlem, fi-
illerin, işlerin, oluşların sebep-
lere bağlandığı âlem.
ehem:
en önemli.
ehl-i tevhid:
tevhid ehli, Ce-
nab-ı Hakkın birliğini bilip ina-
nan ve sadece bir Allah’a bağ-
lanıp ibadet eden kimse.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fiil:
iş, hareket.
hacat:
hacetler, ihtiyaçlar.
hasr:
yalnız bir şeye veya ki-
şiye mahsus kılma.
hidayet:
doğru inanç ve yaşa-
yış üzere olmak.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
1.
Ancak Sana (Fatiha Suresi: 5.)
2.
Bize hidayet et. (Fatiha Suresi: 6.)
İşaratü’l-İ’caz | 43 |
f
aTiha
S
ureSi