rabian
: Hamdin en meşhur manası, sıfât-ı kemaliye-
yi izhar etmektir. Şöyle ki:
Cenab-ıHak,insanıkâinattacamibirnüshaveonse-
kizbinâlemihavişubüyükâleminkitabınabirfihristola-
rakyaratmıştır.VeEsma-iHüsnadanherbirisinintecel-
ligâhıolanherbirâlemdenbirörnek,birnumune,insa-
nıncevherindevediabırakmıştır.
eğer insan, maddî ve manevî her bir uzvunu Allah’ın
emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan
şükr-i örfîyi ifa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevhe-
rinde vedia bırakılan o örneklerin her birisi, kendi âlemi-
ne bir pencere olur. İnsan, o pencereden o âleme bakar.
Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden
isme bir mir’at ve bir âyine olur. o vakit insan, ruhuyla,
cismiyle âlem-i şahadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur.
Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte
bu cihetle, insan sıfât-ı kemaliye-i İlâhiyeye hem mazhar
olur, hem müzhir olur. nitekim Muhyiddin-i Arabî,
(1)
?/
fƒo
ap
ôr
©n
«p
d n
?r
?n
îr
dG o
âr
?n
?n
în
a É v
«p
Ør
în
e Gk
õr
æn
c o
âr
æ`o
c
hadis-i şerifinin
beyanında, “
mahlûkatıyarattımki,Banabirâyineolsun
veoâyinedecemalimigöreyim
” demiştir.
(2)
!
:
?
, burada ihtisas içindir. Hamdin zat-ı Akdes’e
has ve münhasır olduğunu ifade eder. Bu
?
’ın mütealli-
ki olan ihtisas hazf olduktan sonra ona intikal etmiştir ki
ihlâs ve tevhidi ifade etsin.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlığı kesin olan ve
mahiyeti Allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
âlem-i şahadet:
gözle gördüğü-
müz, şahit olduğumuz âlem, kâi-
nat.
âyine:
ayna, mir’at.
beyan:
anlatma, açıklama.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hakkın lü-
tuf ve ihsanı ile tecellisi.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın adları, Al-
lah’ın doksan dokuz güzel ismi.
fihrist:
liste, katalog.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hamd:
teşekkür, şükran.
havi:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
hazf:
aradan çıkarma, yok etme,
silme.
hülâsa:
özet.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihtisas:
has kılma, aitlik oluşturma.
imtisal etme:
uyma, gerekeni
yapma, boyun eğme.
intikal:
bir yerden başka bir yere
geçme, yer değiştirme, göçme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
maddî:
madde ile alâkalı.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mir’at:
âyine, ayna.
münhasır:
mahsus, ait, yönelik.
müteallik:
ait, alâkalı, ilgili.
müzhir:
izhar eden, izhar edi-
ci, gösteren, gösterici.
numune:
örnek.
rabian:
dördüncü olarak.
sarf:
harcama.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sıfât-ı kemaliye:
olgunluk be-
lirtisi olan vasıflar.
şeriat:
İslâm dini ve prensiple-
ri.
şükr-i örfî:
Allah’a olan şük-
ran duygusunu bildirme; Ona
hamd ve şükür ile medihlerini
bildirerek sena etme.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tecelligâh:
İlâhî kudretin gö-
ründüğü yer.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
vedia:
emanet, saklanılmak
ve korunmak üzere bırakılan
şey.
zat-ı akdes:
en mukaddes
zat, her türlü kusur ve nok-
sandan uzak ve pak olan zat;
Allah.
1.
Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:132; Süyutî, Dürerü’l-Mentesire, s. 125; Ali el-Kàrî, Esrarü’l-Merfua, s.
273.
2.
Allah için, Allah’a ait olan.
f
aTiha
S
ureSi
| 36 | İşaratü’l-İ’caz