evet, biri sual, diğeri cevap olduklarından birbiriyle
bağlanılmıştır. Şöyle ki:
(1)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f
ile iane talep edilirken, makam iktizasıyla
“ne istiyorsun?” diye varit olan mukadder sual
Én
fp
ór
gp
G
ile
cevaplandırılmıştır.
Én
fp
ór
gp
G
ile istenilen şeylerin ayrı ayrı ve
müteaddit olması
Én
fp
ór
gp
G
manasının da ayrı ayrı ve müte-
addit olmasını icap eder. sanki
Én
fp
ór
gp
G
dört mastardan
müştaktır. Meselâ: Bir mü’min hidayeti isterse,
Én
fp
ór
gp
G
se-
batvedevam
manasını ifade eder; zengin olan isterse
zi-
yade
manasını, fakir olan isterse
itâ
manasını, zayıf olan
isterse
ianevetevfik
manasını ifade eder.
Ve keza, “
Herşeyihalkvehidayetetmiştir
” manasın-
da bulunan
i'
ón
gn
h m
Ar
Àn
T s
?o
c
n
?n
?n
Nn
h
hükmünce, zahirî ve
bâtınî duygular, afakî ve haricî deliller, enfüsî ve dâhilî
bürhanlar, peygamberlerin irsaliyle, kitapların inzali gibi
vasıtalar itibarıyla da hidayetin manası taaddüt eder.
İhtar:
En büyük hidayet, hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak,
batılı batıl göstermektir.
k
Óp
WÉn
H n
?p
WÉn
Ñr
dG Én
fp
Qn
Gn
h o
¬n
YÉn
Ñu
`Jp
G Én
ær
bo
Rr
QGn
h Év
?n
M s
?n
?r
G Én
fp
Qn
G s
ºo
¡
s
?dn
G
(2)
n
Ú/
e'
G @ o
¬n
HÉn
æp
àr
Lp
G Én
ær
bo
Rr
QGn
h
afakî:
dışa dönük.
ayet-i celîle:
azîm ve yüce mana-
ları ihtiva eden ayet.
batıl:
boş, beyhude, yalan, çürük,
hurafe.
bâtınî:
içe ait, dâhilî.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile ilgi-
li.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
enfüsî:
öznel, sübjektif.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
haricî:
dışa ait, dışarı ile ilgili.
hicap:
perde, örtü.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
iane:
yardım, destek.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
inzal:
indirme, indirilme.
irsal:
göndermek gönderil-
mek, yollamak.
itâ:
verme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
makam:
yer, mevki.
mana:
anlam.
meselâ:
örneğin.
mukadder:
takdir edilmiş.
mü’min:
iman eden, inanan.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
müteaddit:
bir çok kere, de-
falarca.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
sual:
soru.
taaddüt:
birden çok olma, ço-
ğalma, sayısı artma.
talep:
isteme, dileme.
tevfik:
Allah’ın yardımı, başa-
rılı kılması.
varit:
gelen, ulaşan, erişen.
vasıta:
alet, araç.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
zaif:
zayıf.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Yardım dileriz. (Fatiha Suresi: (Fatiha Suresi: 5.)
2.
Allah’ım. bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da batıl olarak göster
ve ondan da sakınmayı nasip et, âmin.
f
aTiha
S
ureSi
| 44 | İşaratü’l-İ’caz