İşaratü'l İ'caz - page 30

Sual:
Şu makasıd-ı erbaa, kur’ân’ın hangi ayetlerin-
de bulunuyor.
Cevap:
o anasır-ı erbaa kur’ân’ın heyet-i mecmuasın-
da bulunduğu gibi; kur’ân’ın surelerinde, ayetlerinde,
kelâmlarında, hatta kelimelerinde bile sarahaten veya
işareten veya remzen bulunmaktadır. Çünkü, kur’ân’ın
küllü cüzlerinde göründüğü gibi, cüzleri de kur’ân’ın kül-
lüne âyinedir. Bunun içindir ki,
Kur’ân,müşahhasoldu-
ğuhâlde,efratsahibiolanküllîgibitarifedilir.
Sual:
(1)
$G p
º`````°r
ùp
H
ve
(2)
!o
ór
ªn
?r
Gn
gibi ayetlerde maka-
sıd-ı erbaaya işaretler var mıdır?
Cevap:
evet
(3)
r
?o
b
kelimesi, kur’ân’ın çok yerlerinde
mezkûr veya mukadderdir. Bu mezkûr ve mukadder olan
r
?o
b
kelimelerine esas olmak üzere
$G p
º```°r
ùp
H
’dan evvel
r
?o
b
kelimesi mukadderdir. Yani: “
Yâmuhammed!Bucüm-
leyiinsanlarasöylevetalimet.
demek, Besmelede İlâhî ve zımnî bir emir var. Bina-
enaleyh, şu mukadder olan
r
?o
b
emri, risalet ve nübüvve-
te işarettir. Çünkü, resul olmasaydı, tebliğ ve talime me-
mur olmazdı.
kezalik, hasrı ifade eden “
car
ve
mecrur
”un takdimi,
tevhide imadır.
Ve keza
(4)
p
ø'
ªr
Ms
ôdn
G
, nizam ve adalete;
(5)
p
º«/
M s
ôdn
G
de
haşre delâlet eder.
anasır-ı erbaa:
dört temel unsur:
hava, su, toprak, ateş.
âyine:
ayna.
Besmele:
her hayırlı işten sonra
söylenen ve Allah’ın adıyla o işe
başlandığını
ifade
eden
“Bismillâhirrahmanirrahim”
kelimesine verilen isim.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
car:
edatlar; yani Arabca'da başı-
na geldiği kelimeden önceki keli-
menin manasını başına geldiği ke-
limeye bağlayan harf veya ekler-
dir.
cüz:
kısım, parça.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
efrat:
fertler.
evvel:
önce.
hasr:
bir şeye ait kılma; bir şeye
bağlanma.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın, ölüleri diriltip mahşere çı-
karması, kıyamet.
heyet-i mecmua:
içinde pekçok
şey bulunan bir şeyin tamamı bü-
tünü.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
kelâm:
söz, konuşma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
küll:
bütün.
küllî:
umumî, genel.
makasıd-ı erbaa:
dört asıl gaye,
dört niyet.
mecrur:
başına “car harfleri” deni-
len edatların geldiği kelimeye de-
nir.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mukadder:
takdir olunmuş, kıy-
meti biçilmiş.
müşahhas:
somut, gözle görülebi-
lir, elle tutulabilir hâldeki.
nizam:
düzen, düzgünlük; kaide,
kanun.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
resul:
Allah’ın elçisi, peygam-
ber.
risalet:
elçilik, resullük, pey-
gamber olarak gönderilme.
sarahaten:
açıkça, açıktan
açığa.
talim:
ders verme, öğretme.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
tebliğ:
dinî bir emrin kullara
bildirilmesi.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
zımnî:
üstü kapalı, dolayısıyla
anlatılan.
1.
Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
2.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Allah’a mahsustur. IFatiha Suresi:
2.)
3.
De ki!
4.
Bütün yaratıklara rızıklarını veren ve onlara karşı sonsuz merhamet ve şefkati bulunan ve
sonsuz nizam ve adalet sahibi Rahman olan Allah. (Fatiha Suresi: 1.)
5.
Ahirette mü’min kullarına karşı sonsuz şefkat ve merhamet sahibi, sonsuz bağışlayıcı Rahîm
olan Allah. (Fatiha Suresi: 1.)
f
aTiha
S
ureSi
| 30 | İşaratü’l-İ’caz
1...,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29 31,32,33,34,35,36,37,38,39,40,...576
Powered by FlippingBook