•
hemsaltanat-ıamme-iSübhaniyehesabınabirhut-
be-iezeliyedir;
•
hemrahmet-ivâsia-imuhitanokta-inazarındabir
defter-iiltifatat-ırahmaniyedir;
•
hemulûhiyetinazamet-ihaşmetihaysiyetiyle,başla-
rındabazenşifrebulunanbirmuhaberemecmuası-
dır;
•
hemİsm-iAzamınmuhitindennüzulile,Arş-ıAza-
mınbütünmuhatınabakanveteftişedenhikmetfe-
şan
Bİr kİtAB-I MUkAddestİr.
Ve şu sırdandır ki, “kelÂMUllAH” ünvanı, kemal-i
liyakatle kur’ân’a verilmiş ve daima da veriliyor.
kur’ân’dan sonra, sair enbiyanın kütüp ve suhufları
derecesi gelir.
sair nihayetsiz kelimat-ı İlâhiyenin ise bir kısmı dahi,
has bir itibarla, cüz’î bir ünvanla, hususî bir tecelli ile,
cüz’î bir isimle, has bir rububiyetle ve mahsus bir salta-
natla ve hususî bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde
bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamla-
rı, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.
kUr’Ân,
•
asırlarımuhtelifbütünenbiyanınkitaplarınıvemeş-
replerimuhtelifbütünevliyanınrisalelerinivemes-
leklerimuhtelifbütünasfiyanıneserleriniicmalenta-
zammuneden;
arş-ı azam:
en büyük arş, Allah’ın
katı, Cenab-ı Hakkın kudret ve sal-
tanatının en büyük dairesi.
asfiya:
safiyet ve takva sahibi
olan, Hz. Peygamberin (
ASM
) vârisi
hükmünde, onun meslek ve ga-
yelerini hayata geçirmeye çalışan
âlim zatlar.
azamet-i haşmet:
haşmetin, ihti-
şamın büyüklüğü.
beşer:
insan, insanlık.
cüz’î:
küçük, az.
defter-i iltifatat-ı rahmaniye:
sonsuz merhamet sahibi olan Al-
lah’ın iltifatlarını içine alan defter;
Kur’ân.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
evliya:
velîler, Allah dostları.
haysiyet:
itibar.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmetfeşan:
hikmet neşreden,
hikmet yayan, hikmet saçan.
hususî:
özel.
hususiyet:
hususîlik, ayırıcı özel-
lik.
hutbe-i ezeliye:
ezelî hutbe; baş-
langıcı olmayan Allah’ın konuşma-
sı, hitabı.
icmalen:
kısaltarak, kısaca, özet-
le.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
ilhamat:
Allah tarafından kalbe
gelen manalar.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve mana-
ca diğer isimleri kuşatmış olanı.
itibar:
bakımdan, sebepten.
Kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
kelimat-ı İlâhiye:
İlâhî sözler, Al-
lah’a ait kelimeler.
kemal-i liyakat:
mükemmel bir
şekilde lâyık oluş.
kitab-ı mukaddes:
mukaddes ki-
tap, kutsal olan kitap, Tevrat, Ze-
bur ve İncil.
külliyet:
bütünlük, tümlük.
kütüp:
kitaplar.
meslek:
gidiş, usul, yol.
m
ukaddeme
| 26 | İşaratü’l-İ’caz
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
muhabere:
haberleşme.
muhat:
ihata edilmiş, kuşatıl-
mış, etrafı çevrilmiş.
muhit:
yöre, çevre.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mükâleme:
konuşma.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nokta-i nazar:
görüş açısı, ba-
kış açısı; görüş, fikir.
nüzul:
inme, iniş, gökten dün-
yaya geliş.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
rahmet-i vâsia-i muhita:
Al-
lah’ın her şeyi kuşatan geniş
rahmeti.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın
her zaman, her yerde, her
mahlûka muhtaç olduğu şey-
leri vermesi, onu terbiye et-
mesi ve idaresi altında bulun-
durma vasfı.
saltanat:
sultanlık, padişahlık,
hükümdarlık.
saltanat-ı amme-i Sübhani-
ye:
her türlü kusur ve noksan-
dan uzak olan Allah’ın her şe-
ye hükmeden, her şeyi kuşa-
tan saltanatı.
suhuf:
sahifeler, yapraklar.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tecelli:
açılıp belirme, açıkça
ortaya çıkma, aydınlanma.
teftiş:
aslını, doğrusunu gere-
gi gibi sorup araştırma.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâki-
miyeti ile kâinattaki her şeyi
kendisine ibadet ve itaat ettir-
mesi.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
zahir:
görünen, görünücü.