İşaratü'l İ'caz - page 18

hakkındaki uzun tafsilâtın bir kısmını neşretmemek niyet
ettim; fakat, kur’ân’a ait olması cihetiyle, kur’ân’a ait
bir zerrenin de kıymeti büyüktür, belki bazılara da fay-
dası vardır. İnşaallah Arabî tefsir, bu tercümenin ahirin-
de bir mâni olmazsa neşredilecek, tercümedeki noksan-
larını izale edecek. Fakat, Arabî tefsirde tevafukun enva-
ından çok harikalar vardır; beşer ihtiyârı karışmamıştır.
onun için, o matbuun aynı tarzında –imkânı varsa–
mümkün olduğu kadar çalışmak lâzımdır ki, alâmet-i
makbuliyet olan o harikalar kaybolmasın.
SaidNursî
é
®
è
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
kırk sene evvel, Harb-i Umumîde, cephede, avcı hat-
tında, bazen at üstünde telif edilen bu
İşaratü’l-İ’caz
tef-
sirinin bir kısmını üstadımızdan ders aldık. İlm-i belâgati
ve kavaid-i Arabiyeyi bilmediğimiz hâlde, aldığımız ders-
le bundaki bir sırr-ı azîmi fehmettik ki, bu
İşaratü’l-İ’caz
tefsiri hakikaten harikadır. Bu tefsir, kur’ân’ın vücuh-i
i’cazından yalnız nazmındaki i’cazı harika bir tarzda gös-
termesi münasebetiyle dört noktayı beyan ediyoruz.
Birincisi:
Madem kur’ân kelâmullahtır; umum asırlar
üzerinde ve arkasında oturan muhtelif tabaka tabaka ola-
rak dizilmiş bütün nev-i beşere hitap ediyor, ders veriyor.
Hem bu kâinat Hâlık-ı zülcelâl’inin kelâmı olarak, ru-
bubiyetin en yüksek mertebesinden çıkıp, bu binler muh-
telif tabaka muhataplarla konuşuyor, umumunun bütün
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahir:
sonu, son kısmı.
alâmet-i makbuliyet:
kabul olun-
duğunu belirten işaret, nişan v.b.
arabî:
Arabca.
asır:
yüzyıl, asır.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
beyan:
anlatma, açıklama.
cezalet:
ahenkli, akıcı ve güzel ifa-
de.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
evvel:
önce.
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
Hâlık-ı zülcelâl:
Sonsuz büyüklük
sahibi yaratıcı, Allah.
Harb-i Umumî:
Birinci Dünya Sa-
vaşı.
hariç:
dışında.
harika:
olağanüstü vasıflar taşı-
yan ve hayranlık hissi uyandıran.
haşiye:
dipnot.
hitap:
nutuk verme, konuşma.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ilm-i belâgat:
belâgat ilmi.
inşaallah:
Allah izin verirse.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma, töhmet altında ol-
ma.
izale:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kelâm:
söz, lâfız.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
madem:
değil mi ki.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
mâni:
engel, mania, set.
mertebe:
derece, basamak.
muhafaza:
koruma.
muhatap:
kendisine hitap
olunan, söz söylenilen kimse.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münezzeh:
temiz ve arı olan.
nazım:
sıra, tertip, düzen.
neşir:
yayım, yayın.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
Nur:
Risale-i Nur.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın
her zaman, her yerde, her
mahlûka muhtaç olduğu şey-
leri vermesi, onu terbiye et-
mesi ve idaresi altında bulun-
durma vasfı.
sırr-ı azîm:
büyük sır.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tefsir:
yorum, şerh.
telif:
eser yazma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
umum:
bütün, herkes.
vücuh-i i’caz:
mu’cize olma-
nın yolları, i’caz nevileri ve ve-
cihleri.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
m
ukaddeme
| 18 | İşaratü’l-İ’caz
1...,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17 19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,...576
Powered by FlippingBook