X
(1)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f /
¬p
Hn
h
Tembih
İ
şaratü’l-İ’caz
tefsiri, eski Harb-i Umumînin birinci
senesinde cephe-i harbde, mehazsız ve kitap mevcut ol-
madığı hâlde telif edilmiştir. Harb zamanının zaruretin-
den başka, dört sebebe binaen gayet muhtasar ve icazlı
bir tarzda yazılmış; Fatiha ve nısf-ı evvel, daha mücmel,
daha muhtasar kalmıştır.
Evvelâ:
o zaman, izaha müsaade etmiyordu. eski sa-
id, icazlı ve kısa tabiratla ifade-i meram ediyordu.
Saniyen:
gayet zeki olan kendi talebelerinin derece-i
fehimlerini düşünüyordu; başkaların anlamalarını düşün-
müyordu.
Salisen:
eski said, en dakik ve en ince olan nazm-ı
kur’ân’daki icazlı olan i’cazı beyan ettiği için, kısa ve in-
ce düşmüştür. Fakat, şimdi ise Yeni said nazarıyla mü-
talâa ettim. elhak, eski said’in bütün hatiatıyla beraber,
şu tefsirdeki tetkikat-ı âliyesi, onun bir şaheseridir. Yazıl-
dığı vakit daima şehit olmaya hazırlandığı için, halis bir
niyetle ve belâgatin kanunlarına ve ulûm-i Arabiyenin
düsturlarına tatbik ederek yazdığı için hiçbirini cerh ede-
medim. Belki, Cenab-ı Hak bu eseri ona kefaret-i zünup
yapacak ve bu tefsiri de tam anlayacak adamları yetişti-
recek, inşaallah.
İşaratü’l-İ’caz | 15 |
m
ukaddeme
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
ifade-i meram:
dilek ve maksadı-
nı anlatma, maksadı ifade etme.
inşaallah:
Allah izin verirse.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
mehaz:
menba, kaynak.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
mücmel:
öz olarak anlatılmış, kı-
sa ve az sözle ifade edilmiş, öz,
özet.
müsaade:
izin.
mütalâa:
dikkatli okuma, tetkik
etme.
nazar:
bakış, dikkat.
nısf-ı evvel:
birinci yarı, ilk yarı.
niyet:
düşünce, kasıt.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
şaheser:
üstün eser, çok üstün
değerde ve güzellikteki eser.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin adı-
nı yüceltme uğrunda canını feda
ederek savaşta vurulup ölen Müs-
lüman.
tabirat:
tabirler, ifadeler, terimler,
deyimler.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tefsir:
yorum, şerh.
telif:
eser yazma.
tembih:
uyarma, ikaz.
ulûm-i arabiye:
Arabca ilimler,
Arap dilini çeşitli bakımlardan in-
celeyen çeşitli ilimler.
zaruret:
mecburiyet, zorunda ol-
mak, zorunluluk.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bahtiyar:
bahtlı, tâli’li, mutlu.
belâgat:
sözün düzgün, kusur-
suz, yerinde ve hâlin ve ma-
kamın icabına göre söylenme-
sini öğreten ilmin adı, edebi-
yat kaideleri ile ilgili ilim.
beyan:
anlatma, açıklama.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cephe-i harb:
harb cephesi,
muharebe bölgesi.
cerh:
çürütme, reddetme.
dakik:
dikkatli, ölçülü davra-
nan kimse.
derece-i fehim:
anlama, anla-
yış derecesi, idrak, zekâ mer-
tebeleri.
düstur:
kanun, kural, esas.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam
doğrusu; doğrusu ya.
Eski Harb-i Umumî:
Birinci
Dünya Savaşı.
evvelâ:
öncelikle.
fatiha:
Kur’ân-ı Kerîm’in birin-
ci suresi.
gayet:
son derece.
halis:
katışıksız, saf, duru.
harb:
savaş.
hatiat:
hatalar, yanlışlıklar.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Ve ancak Ondan yardım dileriz.