eğer Birinci Harb-i Umumî gibi mâniler olmasaydı,
tefsirin şu birinci cildi, i’caz vücuhundan olan i’caz-ı naz-
mîyi beyan ettiği gibi, diğer cüzler ve mektuplar da mü-
teferrik hakaik-ı tefsiriyeyi içine alsaydı, kur’ân-ı Mu’ci-
zülbeyan’a güzel bir tefsir-i cami olurdu. Belki, inşaallah,
şu cüz-i tefsir ve altmış altı adet, belki yüz otuz adet söz-
ler ve Mektubat risaleleriyle beraber mehaz olursa, ileri-
de bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i kur’ân’ı yazsın, in-
şaallah.
SaidNursî
* * *
Haşiye
B
u
harika tefsirde, münafıklar hakkında olan on iki
ayetle, muannit kâfirler için olan iki ayetin izahat ve taf-
silâtının içinde bazı çok münasebat-ı belâgati çoklar an-
lamayacak ve istifade etmeyecek ehemmiyetsiz nüktele-
rinin zikredilmesinin sırrı ve diğer ayetlerdeki tahkike ve
izaha muhalif olarak mahiyet-i küfriyenin tafsilâtına ve
ehl-i nifakın temessük ettikleri şüphelerine pek az temas
edilmesinin hikmeti ve yalnız elfaz-ı kur’âniyenin ince
işarat ve delâletlerinin ehemmiyetle beyan edilmesinin
sebebi üç nüktedir.
BirinciNükte:
Bidayet-i zuhur-i İslâmiyet’te muannit
ve kitapsız kâfirlerin ve nifaka giren eski dinlerin müna-
fıkları gibi, aynen bu zaman-ı ahirde bir naziresi çıkaca-
ğını ders-i kur’ânîden gelen bir sünuhatla, eski said his-
setmiş; münafıklar hakkındaki ayetleri izahla en ince
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bidayet-i zuhur-i İslâmiyet:
İslâ-
mın doğuşunun ilk yılları.
Birinci Harb-i Umumî:
Birinci
Dünya Savaşı.
cüz:
kısım, parça.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
ders-i Kur’ânî:
Kur’ân dersi,
Kur’ân’a ait ders.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i nifak:
iki yüzlü kimseler,
münafıklar, ara bozucular.
harika:
olağanüstü vasıflar taşı-
yan ve hayranlık hissi uyandıran.
haşiye:
dipnot.
heyet:
kurul, komite.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
m
ukaddeme
| 16 | İşaratü’l-İ’caz
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla, akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
mahiyet:
aslı, esası, niteliği.
mahiyet-i küfriye:
küfrün,
kâfirliğin mahiyeti, inançsızlı-
ğın aslı, hakikati.
mâni:
engel, mania, set.
mehaz:
menba, kaynak.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
münafık:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
hâlde Müslüman görünen.
münasebat-ı belâgat:
güzel
sözlerdeki uygunluklar, yerin-
de ve güzel bir şekilde ifade
edilen sözlerdeki münasiplik-
ler; güzel sözlerin birbirini ta-
mamlamaları.
müteferrik:
çeşitli.
nazire:
örnek, karşılık, misil,
bir şeye benzetilerek yapılan
şey.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
risale:
kitap, kitapçık.
sünuhat:
akla ve kalbe doğan
manalar.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
tefsir:
yorum, şerh.
tefsir-i Kur’ân:
Kur’ân tefsiri,
Kur’ân’ın açıklaması.
temessük:
yapışma, sarılma,
sıkıca tutunma.
vücuh:
vecihler, cihetler, yön-
ler.
zaman-ı ahir:
ahir zaman, son
zaman.