Buna binaen, kur’ân, heyet-i mecmuasıyla kalblere
kut ve kuvvet olup, tekrarı usanç değil, halâvet ve lezzet
verdiği gibi, kur’ân’ın ayetlerinde de öyle bir kısım var-
dır ki, o kuvvetin ruhu hükmünde olup, tekerrür ettikçe
daha ziyade parlar, hak ve hakikat nurlarını saçar.
(1)
o
´s
ƒ°n
†n
àn
j o
¬n
Jr
Q s
ôn
c Én
e o
?°r
ùp
ªr
dG n
ƒo
g
ezcümle,
(2)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º``````°r
ùp
H
gibi ayetlerde bu-
lunan ukde-i hayatiye ve nuranî esaslar, tekerrür ettikçe
iştihaları açar; misk gibi, karıştırıldıkça kokar. demek,
tekerrür zannedilen, hakikatte tekerrür değildir. Ancak
(3)
Ék
¡p
HÉ°n
ûn
ào
e /
¬p
H Gƒo
Jo
Gn
h
kabîlinden, o ayrı ayrı hikmetleri, nük-
teleri, gayeleri ifade eden tekrarlı kelâmlar, yalnız ibare-
ce, lâfızca birbirine benzedikleri için tekrar zannedilir.
Hatta kıssa-i Mûsa, çok meziyetleri ve hikmetleri müşte-
mildir. Her makamda o makama münasip bir vecihle
zikredilmesi, ayn-ı belâgattir.
evet, kur’ân-ı Azîmüşşan, o kıssa-i meşhureyi, gümüş
iken, yed-i beyzasına alarak altın şekline ifrağıyla öyle bir
nakş-ı belâgate mazhar etmiştir ki, bütün ehl-i belâgat,
onun belâgatine hayran olmuşlar, secdeye varmışlardır.
Ve keza, teyemmün, teberrük ve istiane gibi çok ve-
cihleri havi; ve tevhid, tenzih, sena, celâl ve cemal ve ih-
san gibi çok makamları tazammun; ve tevhid ve nübüv-
vet, haşir ve adalet gibi makasıd-ı erbaaya işaret eden
besmele, zikredilen yerlerin her birisinde bu vecihlerden,
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
ayn-ı belâgat:
belâgatin ta kendi-
si; yerinde, muhatabına uygun,
makamın münasip güzel söz söy-
lemenin ta kendisi.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
besmele:
Bismillâhirrahmanirra-
hîm cümlesinin adı.
binaen:
-den dolayı.
celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hakkın lü-
tuf ve ihsanı ile tecellisi.
ehl-i belâgat:
güzel, kusursuz söz
söyleyenler, edipler, edebiyatçılar.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
gaye:
maksat, meram, hedef; ne-
tice, sonuç.
halâvet:
tat, tatlılık, şirinlik.
haşir:
kıyametten sonra yeniden
diriltilen bütün insanların bir yere
toplanmaları, Allah’ın, ölüleri diril-
tip bir yerde toplaması.
havi:
içine alan, kapsayan.
heyet-i mecmua:
bir şeyin bütü-
nü tamamı.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ibare:
cümle.
ifrağ:
bir hâlden başka bir hale
sokma, çevirme.
ihsan:
ikram, lütuf, bağış.
istiane:
yardım isteme.
kabîl:
soy, nevi, sınıf, cins, tür.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıssa-i meşhure:
meşhur kıssa,
meşhur olmuş hâdise.
kıssa-i Mûsa:
Hz. Mûsa’nın kıssa-
sı, Hz. Mûsa’nın başından geçen
mühim hâdiselerin anlatıldığı kıs-
sa.
kut:
yaşatacak gıda, yaşamak için
yenen şey, yiyecek, rızık.
lâfız:
söz, kelime.
makam:
yer, mevki.
makasıd-ı erbaa:
dört asıl gaye,
dört niyet.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
meziyet:
bir şeyi başkalarından
ayıran vasıf, üstünlük ve değerli-
lik vasfı.
misk:
bir ceylân cinsinin erkeğinin
göbeğinden elde edilen güzel ko-
ku.
münasip:
uygun.
müştemil:
şümulüne alan, içine
alan.
nakş-ı belâgat:
söz ve yazıda sa-
natlı ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik, Allah elçiliği.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
sena:
methetme, övme.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
teberrük:
bir şeyi bereket ve
saadet vesilesi sayarak almak
veya vermek.
tekerrür:
tekrarlanma.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık ol-
mayan şeylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
teyemmün:
huzur ve saadet
vasıtası, sebebi.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili
düğüm, hayat düğümü.
vecih:
cihet, yön.
yed-i beyza:
Hz. Mûsa’nın (
AS
)
Firavuna karşı mu’cize olarak
parlak görünen eli.
zikir:
anma, bildirme.
ziyade:
çok, fazla.
1.
O, misk gibidir; tekrar tekrar sürüldükçe kokusu daha çok yayılır.
2.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1; Neml Suresi: 30.)
3.
Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. (Bakara Suresi: 25.)
B
akara
S
ureSi
| 56 | İşaratü’l-İ’caz