İşaratü'l İ'caz - page 59

2.
Bu surelerin başlarındaki takti-i huruf ile isimleri he-
celemek, müsemmanın mehazına ve neden neş’et ettiği-
ne işarettir.
3.
Bu harflerin taktii, müsemmanın vahid-i itibarî
olup, terkib-i mezcî olmadığına işarettir.
4.
Bu harflerin takti ile tadadı, sanatın madde ve me-
hazını muhataba göstermekle muarazaya talip olanlara
karşı meydan okuyarak, “İşte, i’caz-ı sanatı şu gördüğü-
nüz harflerin nazım ve nakışlarından yaptım. Buyurunuz
meydana!” diye, onların tahkirâne tebkitlerine (tekdirle-
rine) işarettir.
5.
Manadan soyulmuş şu hece harflerinin zikri, mua-
rızları hüccetsiz bırakmaya işarettir.
evet, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, şu manasız harflerin li-
san-ı hâliyle ilân ediyor ki: “Ben sizden beliğ manaları,
hükümleri, hakikatleri ifade eden yüksek hutbeleri ve nu-
tukları istemiyorum. Yalnız şu tadat ettiğim harflerden
bir nazire yapınız; velev iftira ve hikâyelerden ibaret bile
olursa olsun!”
6.
Harfleri tadatla hecelemek, yeni kıraate ve kitabe-
te başlayan müptedilere mahsustur. Bundan anlaşılıyor
ki, kur’ân, ümmî bir kavme ve müptedi bir muhite mu-
allimlik yapıyor.
7.
G
,
?
,
O
gibi harfleri, meselâ
elif,lâm,dal
gibi isim-
leriyle tabir ve zikretmek, ehl-i kıraat ve erbab-ı kitabetin
ittihaz ettikleri bir usuldür. Bundan anlaşılıyor ki, hem
muaraza:
sözle karşılıklı mücade-
le, söz mücadelesi.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
muhit:
yöre, çevre.
müptedi:
yeni başlayan, acemi,
daha işin başında olan.
müsemma:
isimlendirilmiş, ad ve-
rilmiş.
nakış:
işleme, süsleme.
nazım:
sıra, tertip, düzen.
nazire:
benzer, aynı özellikleri ta-
şıyan.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nutuk:
bir topluluğa karşı konuş-
ma, ikna maksadıyla bir topluluk
önünde yapılan konuşma, hitap,
söylev.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
tabir:
ifade, söz.
tadat:
birer birer söyleme, tek tek
zikretme, sayıp dökme, sayım.
tahkir:
hakaret etme, küçük gör-
me, şeref ve haysiyetini incitme.
takti:
kesme, bölme, ayırma, par-
çalama.
takti-i huruf:
harfleri ayırma; bir
kelime veya cümleyi harflerine
bölme.
talip:
talep eden, isteyen, istekli.
tebkit:
başlarına kakılarak azar-
lanma.
tekdir:
üzülme, sıkıntıya sokulma,
azarlanma.
terkib-i mezcî:
iki veya daha faz-
la kelimeden meydana gelen ve
bir isme delâlet eden isim.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
vahid-i itibarî:
hakikatte olmayıp
varlığı farazî olarak kabul edilen
bir şey, varlığına itibar edilen şey.
velev:
olsa da bile, hatta, ister.
zikir:
anma, bildirme.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
İşaratü’l-İ’caz | 59 |
h
uruf
-
i
m
ukaTTaa
beliğ:
belagatla, düzgün ve sa-
natlı olarak meramını anlatan.
ehl-i kıraat:
okuyanlar, oku-
mayı sevenler.
erbab-ı kitabet:
eli kalem tu-
tanlar, yazı yazanlar.
hakikat:
gerçek, esas.
hutbe:
hatip tarafından cami-
lerde minbere çıkıp yapılan di-
nî içerikli konuşmalar.
hüccet:
delil.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
i’caz-ı sanat:
sanattaki mu’ci-
zelik, mu’cize sayılacak kadar
düzgün söz, belâgatin en üst
düzeyi.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
başkasına yükleme.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
ittihaz:
edinme, alma, kabul
etme.
kavim:
millet; aralarında dil,
âdet, örf, kültür birliği olan in-
san topluluğu.
kıraat:
okuma, devamlı ve
düzgün okuma.
kitabet:
yazı yazma.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan aciz bırakan mu-
cizeli kitap, Kur’an.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mehaz:
menba, bir şeyin aslı-
nın alındığı kaymak.
meselâ:
misal olarak, şunun
gibi, söz gelişi, faraza.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
1...,49,50,51,52,53,54,55,56,57,58 60,61,62,63,64,65,66,67,68,69,...576
Powered by FlippingBook