İşaratü'l İ'caz - page 62

DördüncüMebhas
B /B
G
emsaliyle beraber terkip şeklinden takti suretinde
zikirleri, bu şeklin müstakil olup, hiçbir imama tâbi olma-
dığına ve hiç kimseyi taklit etmiş olmadığına ve üslûpla-
rı acip, çeşitleri garip yeni saha-i vücuda gelen bir bedia
olduğuna işarettir.
Bu Mebhasta da birkaç letaif vardır:
1.
Hatip ve beliğlerin âdetindendir ki, mesleklerinde
daima bir misale tâbi oluyorlar ve bir örnek üzerine na-
kış dokuyorlar ve işlenmiş bir yolda yürüyorlar. Hâlbuki
bu harflerden anlaşıldığına nazaran, kur’ân, hiçbir misa-
le tâbi olmamıştır ve hiçbir nakş-ı belâgat örneği üzerine
nakış yapmamıştır ve işlenmemiş bir yolda yürümüştür.
2.
kur’ân, baştan aşağıya kadar nazil olduğu heyet
üzerine bâkîdir. Bu kadar kur’ân’ı taklit etmeye müştak
olan dostlar ve mütehacim düşmanlara rağmen, şimdiye
kadar kur’ân’ın ne taklidi yapılmış ve ne de bir misali
gösterilmiştir. evet, kur’ân, milyonlarca Arabî kitaplarla
mukayese edilirse benzeri bulunamaz. o hâlde, kur’ân
ya hepsinin altındadır; bu ise muhaldir. öyle ise hepsi-
nin fevkindedir. öyle ise Allah’ın kelâmıdır.
3.
Beşerin sanatı olan bir şey, bidayette çirkin ve
gayr-i muntazam olur, sonra yavaş yavaş intizama soku-
lur. kur’ân ise, ilk zuhurunda gösterdiği halâveti, güzelli-
ği, gençliği, şimdi de öylece muhafaza etmektedir.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdet:
görenek, usul, alışkanlık.
bâkî:
daimî.
bedia:
beğenilen ve takdir edilen
pek yeni şey.
beliğ:
belâgatle, düzgün olarak
meramını anlatan.
beşer:
insan, insanlık.
bidayet:
başlangıç.
emsal:
eş, benzer.
fevk:
üst.
garip:
hayret verici.
gayr-i muntazam:
intizam dışı,
tertipli olmayan, tertipsiz, düzen-
siz.
halâvet:
tat, tatlılık, şirinlik.
hatip:
hitap eden, topluluğa karşı
konuşan, tutuk söyleyen.
hey’et:
şekil, biçim; yapı.
imam:
önde ve ileride olan, delil,
rehber.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
B
akara
S
ureSi
| 62 | İşaratü’l-İ’caz
kelâm:
söz, konuşma.
letaif:
güzellikler, incelikler.
mebhas:
bab, fasıl.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
misal:
bir şeyin benzer hâli,
benzer, örnek, numune.
muhafaza:
koruma.
muhal:
imkansız, olması
mümkün olmayan.
müstakil:
başlı başına, bağım-
sız.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
mütehacim:
hücum eden,
saldıran.
nakış:
işleme, süsleme.
nakş-ı belâgat:
sözü yerinde
ve güzel söyleme sanatına
uygun nakış, sözü nakış yapar
gibi işleyip süsleme.
nazaran:
nispeten, kıyaslaya-
rak, göre.
nazil:
nüzul eden, inen.
saha-i vücut:
vücut sahası,
varlık alanı, beden.
suret:
biçim, tarz.
tâbi:
birinin arkasından giden,
ona uyan, başka bir kimsenin
tesiri altında olan.
taklit:
benzemeye veya ben-
zetmeye çalışma.
takti:
kesme, bölme, ayırma,
parçalama.
terkip:
birleştirme.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul,
stil.
zikir:
anma, bildirme.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
1...,52,53,54,55,56,57,58,59,60,61 63,64,65,66,67,68,69,70,71,72,...576
Powered by FlippingBook