İşaratü'l İ'caz - page 69

4.
Müteaddit kelimelere bedel ism-i fail sigasıyla
ihtiyâr edilen
(1)
n
Ú/
?s
à`o
e
kelimesiyle yapılan icaz, hidayetin
semeresine ve tesirine işaret olduğu gibi, hidayetin vücu-
duna da bir delil-i innîdir.
Sual:
gayet mahdut, az birkaç noktadan, beşerin ta-
katinden hariç denilen i’cazın doğması ihtimali var mı-
dır?
Cevap:
Maddî ve manevî her şeyde yardımın ve içti-
maın büyük kuvvet ve tesiri vardır.
evet, in’ikâs sırrıyla, üç şeyin hüsnü içtima ederse beş
olur, beş içtima ederse on olur, on içtima ederse kırk
olur. Çünkü, her şeyde bir nevi in’ikâs ve bir nevi temes-
sül vardır. nasıl ki, birbirine mukabil tutulan iki âyinede
çok âyineler görünüyor; kezalik, iki-üç nükte veya iki-üç
hüsün içtima ettikleri zaman, pek çok nükteler, pek çok
hüsünler tevellüt eder.
Bu sırra binaendir ki, her hüsün sahibinin ve her bir
sahib-i kemalin, emsaliyle içtima etmeye fıtrî bir meyli
vardır ki; içtimaları zamanında hüsünleri, kemalleri bir
iken, iki olur. Hatta bir taş, taşlığıyla beraber, kubbeli bi-
nalarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer, arka-
daşıyla birleşmeye meyleder ki, sukut tehlikesinden kur-
tulsunlar.
maalesef,insanlar,teavünsırrınıidrakedeme-
mişler.Hiçolmazsa,taşlararasındakiyardımvaziyetin-
dendersalsınlar.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
maddî:
madde ile alâkalı, cismanî.
mahdut:
sınırlı, belirli.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
meyil:
bir tarafa doğru eğilme, yö-
nelme.
mukabil:
karşı.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
sahib-i kemal:
mükemmellik, ol-
gunluk sahibi.
semere:
meyve, güzel netice.
sır:
gizli hakikat.
siga:
kip, kalıp.
sual:
soru.
sükût:
düşme, düşüş, aşağı inme.
takat:
bir şeyi yapabilme, başara-
bilme gücü, güç, kuvvet, derman.
teavün:
yardımlaşma, birbirine
yardım etme.
temessül:
başka bir kişi veya şe-
ye benzeme, benzeşme.
tevellüt:
doğma, doğum.
vaziyet:
durum.
âyine:
ayna.
bedel:
karşılık.
beşer:
insan, insanlık.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
delil-i innî:
hâdiselerden ka-
nunlarına, neticelerinden se-
beplerine ve eserden müessi-
re olan delil. (dumanın ateşe
delil olması gibi.) kâinatta gö-
rülen eserlerden eser sahibi-
nin varlığına getirilen delil.
emsal:
eşler, benzerler.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuş-
tan olan.
gayet:
son derece.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
hidayet:
irşat eden doğru yo-
la ulaştıran.
hüsün:
güzellik.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
icaz:
sözü kısa söyleme, kısa
fakat yeterli ifade etme.
içtima:
toplanma, bir araya
gelme.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiyâr:
irade, tercih.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
ism-i fail:
fiili, işi, eylemi ya-
pan, özne.
kemal:
en yüksek değer, de-
ğer, kıymet, paha.
1.
Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar, müttakiler. (Bakara Suresi: 2.)
İşaratü’l-İ’caz | 69 |
k
ur
ân
ın
Y
üceliği
1...,59,60,61,62,63,64,65,66,67,68 70,71,72,73,74,75,76,77,78,79,...576
Powered by FlippingBook