ey belâgat letafetinin kokusunu koklayan arkadaş!
zihnini şu mebahis-i erbaaya gönder ki, bal arısı
(1)
$G o
?n
Ón
c Gn
ò'
g s
¿n
G o
ón
¡r
°Tn
G
balını çıkarsın!..
ó
®
ò
(2)
n
Ú/
?s
à`o
ªr
?p
d ik
óo
g p
¬«/
a n
Ör
`jn
Qn
’ o
ÜÉn
à`p
µ
r
dG n
?p
d'
P
Arkadaş!
kelâmların hüsnünü arttıran ve güzelliğini fazlaca par-
latan belâgatin esaslarından biri de şudur ki:
Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gi-
bi, beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların,
hey’etlerin tamamen o kelâmın takip ettiği esas maksa-
da nazır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâ-
gat mezhebinde lâzımdır.
BirinciMisal:
(3)
n
?u
`Hn
Q p
ÜGn
òn
Y r
øp
e l
án
ër
Øn
f r
ºo
¡r
à°s
ùn
e r
øp
Ädn
h
olan ayet-i kerîme,
nazar-ı dikkate alınırsa görülür ki, bu kelâmdaki maksat
ve esas, pek az bir azapla fazla korkutmaktır. Ve bu ke-
lâmda olan mezkûr kelimeler ve kayıtlar, tamamen o
maksadı takviye için çalışıyorlar.
Ezcümle
: Şek ve ihtimali ifade eden
(4)
r
¿p
G
şartiye olup,
azabın azlığına ve ehemmiyetsizliğine işarettir.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın aye-
ti; azamet ve şerefi olan ayet.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
beliğ:
belâgatle, düzgün ve
sanatlı olarak meramını anla-
tan.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
hey’et:
şekil, biçim, yapı.
hüsün:
güzellik.
ihtimal:
olabilirlik.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
1.
Şahadet ederim ki, bu, Allah’ın kelâmıdır.
2.
Şu yüce kitap ki, onda asla şüphe yoktur. O, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten
sakınanlar için bir yol göstericidir. (Bakara Suresi: 2.)
3.
And olsun ki, Rabbinin azabından küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa… (Enbiya
Suresi: 46.)
4.
Eğer.
İşaratü’l-İ’caz | 63 |
k
ur
’
ân
’
ın
Y
üceliği
maksat:
kastedilen şey; gaye.
mebahis-i erbaa:
dört bahis, dört
konu.
mezhep:
gidilen, tutulan, takip
edilen yol.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
misal:
örnek.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nazır:
nezaret eden, bakan, göze-
ten.
şartiye:
şart ile ilgili, şart gibi olan.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
takviye:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, teyit ve tasdik etme.
zikir:
anma, bildirme.