Sual:
Belâgat ve hidayetten maksat, hakikati vazıh bir
şekilde gösterip, fikirleri ve zihinleri ihtilâflardan kurtar-
mak iken; müfessirlerin bu gibi ayetlerde yaptıkları ihti-
lâfat, gösterdikleri ihtimaller, beyan ettikleri ayrı ayrı,
birbirine uymayan vecihler altında hak ve hakikat ne su-
retle görülebilir?
Cevap:
Malûmdur ki, kur’ân-ı Azîmüşşan, yalnız bir
asra değil, bütün asırlara nazil olmuştur; hem bir tabaka
insanlara mahsus değil, bütün tabakat-ı beşere şümulü
vardır; hem, bir sınıf insanlara ait değil, bütün beşerin sı-
nıflarına racidir. Binaenaleyh; herkes, her tabaka, her
zaman, fehmine, istidadına göre kur’ân’ın hakaikından
hisse alabilir ve hissedardır. Hâlbuki, nev-i beşer, derece
itibarıyla muhtelif ve zevk cihetiyle mütefavit ve keza me-
yil, istihsan, lezzet, tabiat itibarıyla birbirine uymuyor.
Meselâ, bir taifenin istihsan ettiği bir şey, öteki taifenin
zevkine muhaliftir; bir kavmin meylettiği bir şeyden öte-
ki kavim nefret ediyor. Bu sırra binaendir ki, kur’ân-ı
kerîm günahların cezası veya hayırların mükâfatı hak-
kında zikrettiği ayetlerde tahsisat yapmamış, âmm bir
şekilde bırakmıştır ki, herkes zevkine göre fehmetsin.
Hülâsa
: kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, ayetlerini cümleleri-
ni öyle bir şekilde nazmetmiş ve vaz etmiştir ki, her ci-
hetten ihtimal yolları bulunsun ki, muhtelif fehimler ve
istidatlar, zevklerine göre hisselerini alabilsinler. Binae-
naleyh, ulûm-i Arabiyenin kaidelerine muvafık ve belâ-
gatin prensiplerine uygun ve ilm-i usule mutabık olmak
şartıyla, müfessirlerin birbirine muhalif olan beyanatı ve
âmm:
genel, herkese ait.
asır:
yüzyıl, asır.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
beyanat:
bir konuda yapılan ge-
nel açıklamalar, bildiriler.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cihet:
yön, sebep, vesile, mucip,
bahane
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış,
idrak, zekâ, akıl.
fehim:
zeki, anlayışlı, akıllı, kavra-
yışlı.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hidayet:
irşat eden doğru yola
ulaştıran.
hisse:
ibret, nasihat; pay, nasip.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
hülâsa:
kısaca, özet.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı
görüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
ihtilâfat:
ayrılıklar, anlaşmazlıklar,
uyuşmazlıklar.
ihtimal:
olabilirlik.
ilm-i usul:
usul ilmi, bir işin nasıl
yapılması gerektiğini gösteren, o
işin nasıl yapılırsa geçerli olacağı-
nı açıklayan ilim, metodoloji.
istidat:
yaratılıştan olan ve za-
manla geliştirilen kabiliyet; bir şe-
yin kazanılmasına olan fıtrî meyil.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kavim:
millet; aralarında dil, âdet,
örf, kültür birliği olan insan toplu-
luğu.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan mu’cizeli ki-
tap, Kur’ân.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
meselâ:
misal olarak, şunun gibi,
söz gelişi, faraza.
meyil:
sevgi, muhabbet, sevme,
tutulma.
muhalif:
farklı, değişik, aykırı.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
muhtelif:
çeşitli.
mutabık:
uygun.
B
akara
S
ureSi
| 70 | İşaratü’l-İ’caz
muvafık:
uygun, münasip.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in
metnini tefsir, şerh ve izah
eden İslâm âlimi.
mükâfat:
iyi bir iş veya hiz-
metten dolayı verilen şey,
ödül.
mütefavit:
birbirinden farklı,
çeşitli olan.
nazım:
tertip etme, düzene,
koyma, dizme.
nazil:
nüzul eden, inen.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
prensip:
temel fikir, temel bil-
gi, esas, ilke.
raci:
dair, ait, alâkası olan.
sır:
gizli hakikat.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
şümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
tabakat-ı beşer:
insan taba-
kaları, insanların oluşturduğu
sosyal sınıflar.
tabiat:
yaratılış, huy, karakter,
seciye, mizaç.
tahsisat:
has olmak, umumî
olmamak.
taife:
kavim, kabile.
ulûm-i arabiye:
Arabca ilim-
ler, Arap dilini çeşitli bakımlar-
dan inceleyen çeşitli ilimler.
vaz etme:
yaratma, var etme;
koyma, yerleştirme.
vazıh:
açık, âşikar; kolay anla-
şılır.
vecih:
cihet, yön.
zikir:
anma, bildirme.