Arkadaş!
Namaz,kulileAllaharasındayüksekbirnispetveul-
vîbirmünasebetvenezihbirhizmettirki,herruhucelp
vecezpetmeknamazınşe’nindendir.
Namazınerkânı,Fütuhat-ı Mekkiye
’ninşerhettiğigi-
bi,öyleesrarıhavidirki,hervicdanınmuhabbetinicelp
etmek,namazınşe’nindendir.
Namaz,Hâlık-ızülcelâltarafından,heryirmidörtsa-
atzarfında,tayinedilenvakitlerde,manevîhuzurunaya-
pılanbirdavettir.Budavetinşe’nindendirki,herkalb,
kemal-işevkveiştiyaklaicabetetsinvemiraçvariolano
yüksekmünacatamazharolsun.
Namaz,kalblerdeazamet-iİlâhiyeyitespitveidameve
akıllarıonatevcihettirmekleadalet-iİlâhiyeninkanunu-
naitaatvenizam-ırabbanîyeimtisalettirmekiçin,ye-
gâneİlâhîbirvesiledir
. zaten, insan, medenî olduğu
cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o ka-
nun-i İlâhîye muhtaçtır. o vesileye müraat etmeyen ve-
ya tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilme-
yen, ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı ol-
duğunu bilahare anlar, ama iş işten geçer.
(1)
n
¿ƒo
?p
Ør
æo
j r
ºo
gÉn
ær
bn
Rn
Q És
ªp
en
h
Bukelâmınmâkabliylenazmınıicapettirenmüna-
sebetise:
Namaz,
(2)
p
øj
u
ódG o
OÉn
ªp
Y
,yanidinindireğivekıvamıoldu-
ğugibi;zekâtdaİslâm’ınkantarası,yaniköprüsüdür.
(3)
adalet-i İlâhiye:
Allah’ın adaleti,
İlâhî adalet.
azamet-i İlâhiye:
Allah’ın büyük-
lüğü.
bilahare:
sonra, sonradan, sonra-
ları.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
celp:
elde etme, kendine çekme.
cezp:
kendine doğru çekme, çekil-
me.
cihet:
yön, sebep, vesile.
erkân:
rükünler, esaslar.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
Fütuhat-ı Mekkiye:
Muhyiddin-i
Arabî’nin meşhur tasavvufî eseri.
Hâlık-ı zülcelâl:
Sonsuz büyüklük
sahibi yaratıcı, Allah.
hâsir:
hasarete uğrayan, hasar gö-
ren, zarara, ziyana uğrayan.
havi:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
icabet:
davete gitme, davete uy-
ma.
icap:
gerekme hâli, lâzım, gerekli,
lüzum.
içtimaî:
topluluğa ait, toplumla il-
gili, toplumsal.
idame:
devamlı ve daimî kılma.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
imtisal:
emre tamamen uyma,
gerekeni yapma, alınan emre bo-
yun eğme.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
zu etme.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
kantara:
taştan yapılan kemerli
köprü.
kanun-i İlâhî:
İlâhî irade, İlâhî ka-
nun.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
kemal-i şevk:
tam ve kusursuz
bir istek.
kıvam:
dayanak, temel.
kıymet:
değer.
kul:
Allah’ın yarattığı mahlûk, Al-
lah’a nazaran insan; insan, abd.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
medenî:
kibar, edepli, terbiyeli, fa-
ziletli.
miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (
ASM
) Efendimizin, Recep
ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hak-
kın huzuruna ruhen, cismen, hâ-
len çıkması mu’cizesi.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
münasebet:
ilgi, alâka, ilişki, irti-
bat.
nazım:
sıra, tertip, düzen.
nezih:
temiz, pak, berî.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet.
nizam-ı rabbaniye:
tüm var-
lıkları idare ve terbiye eden
Allah’ın koyduğu düzen, ni-
zam.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, husu-
sî.
şe’n:
durum, özellik, yapı.
şerh:
açıklama, izah etme, yo-
rumlama.
tayin:
belirleme, yerini belli
etme.
tevcih:
yöneltme, çevirme.
ulvî:
yüksek, yüce; manevî,
ruhanî.
vesile:
fırsat, elverişli hâl.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zarfında:
süresince.
1.
Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara
Suresi: 3.)
2.
[Namaz] dinin direğidir. (Tirmizî, İman: 8; İbniMâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; Hâkim,
Müstedrek, 2:76.)
3.
Münzirî, TergipveTerhip, 1:517.
B
akara
S
ureSi
| 76 | İşaratü’l-İ’caz