Bazen mazi istikbale misafir gider; bazen de muzari, ma-
zinin memleketine gelir. Bunda, çok lâtif bir belâgat var-
dır. Şöyle ki:
Bir adam, kendisine göre henüz geçmemiş bir şeyi
maziye delâlet eden bir siga ile işittiği zaman, zihni he-
yecana gelir, ayılır, anlar ki, muhatap yalnız o değildir.
Belki, arkasında muhtelif mesafelerde pek çok ayrı ayrı
taifeler, saflar bulunmakla, kendisine tevcih edilen hitap-
ları, nidaları, İlâhî hitabeleri, arkasında bulunan bütün o
taifeler işitir gibi zihnine gelir.
(1)
n
?r
«n
?n
Y
’ye bedel
(2)
n
?r
«n
dp
G
’nin zikri, resul-i ekrem’in
(
AsM
) teklif edilen risalet vazifesini cüz-i ihtiyârîsiyle haml
ve kabul etmiş olduğuna; ve bu hizmet Cibril tarafından
görüldüğünden, resul-i ekrem’in (
AsM
) daha yüksek ol-
duğuna işarettir. Çünkü,
(3)
'
¤n
Y
’da ihtiyâr olmadığı gibi,
vasıta-i nüzulün daha yüksek olduğuna delâlet eder.
n
?r
«n
dp
G
’deki zamirin ism-i zahire tercih sebebi, kur’ân
ve kur’ân’a ait hususat hususunda Hazret-i Muhammed
(
AsM
) yalnız muhatap olup, kelâm Allah’ın kelâmı oldu-
ğuna işarettir. Bu kelâmın icaz derecesi, şu zikredilen le-
taiften anlaşıldı.
(4)
n
?p
?r
Ñn
b r
øp
e n
?p
õr
fo
G BÉ n
en
h
: Bu gibi sıfatlarda bir teşvik vardır.
Ve o teşvikten, sâmileri imtisale sevk eden emirler ve ne-
hiyler doğuyor.
ism-i zahir:
açık olan görünürde-
ki isim.
istikbal:
gelecek zaman.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
lâtif:
tatlı, şirin.
letaif:
güzellikler, incelikler.
mazi:
geçmiş zaman.
maziye:
geçmiş zaman, yaşanı-
landan önceki zaman.
mesafe:
uzaklık, ara.
muhatap:
kendisine hitap olunan,
söz söylenilen kimse.
muhtelif:
farklı, çeşitli.
muzari:
geniş zaman.
nehiy:
yasaklama, emir kipinin
olumsuzu.
nida:
ses, seslenme, çağırma.
resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
risalet:
elçilik, resullük, peygam-
ber olarak gönderilme.
sâmi:
işiten, duyan.
sevk:
ulaştırma, yöneltme.
sıfat:
hâl, keyfiyet, nitelik, vasıf.
taife:
kavim, kabile.
teklif:
Allah’ın, insanları emir ve
yasaklarına uygun hareket et-
mekle vazifelendirmesi.
tercih:
bir şeyi diğerlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok beğenme.
tevcih:
yöneltme, çevirme; mana
verme, yorumlama.
vasıta-i nüzul:
inme vasıtası.
zamir:
ismin yerini tutan kelime-
ler.
zihin:
anlama, bilme, kavrama gü-
cü, anlayış, kavrayış.
zikir:
anma, bildirme.
bedel:
bir şeyin yerini tutan,
karşılık.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
cibril:
Cebrail.
cüz-i ihtiyârî:
Cenab-ı Hak ta-
rafından insana verilen arzu
serbestliği; dilediği gibi hare-
ket edebilme kuvveti; cüz’î
irade.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
haml:
yükleme, yüklenme,
yükletme.
hitabe:
konuşma, hitap, nu-
tuk.
hitap:
söz.
hususat:
hususlar.
icaz:
sözü kısa söyleme, kısa
fakat yeterli ifade etme.
ihtiyâr:
irade, tercih.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı
Hakka dair.
imtisal:
emre tamamen uy-
ma, gerekeni yapma, alınan
emre boyun eğme.
1.
Senin üzerine.
2.
Sana. (Bakara Suresi: 4.)
3.
Üzerine.
4.
Senden önceki peygamberlere indirilen kitaplar… (Bakara Suresi: 4.)
İşaratü’l-İ’caz | 83 |
i
man ve
m
ü
’
minler