Bucümleninmâkabliylenazmınadairdörtletaif
vardır:
1.
Bu cümlenin mâkabline atfı, medlûlün delile olan
bir atfıdır. Şöyle ki:
“ey insanlar! kur’ân’a iman ettiğiniz gibi, kütüb-i sa-
bıkaya da iman ediniz. Çünkü, kur’ân onların sıdkına
delil ve şahittir.”
2.
Yahut o atıf, delilin medlûle olan atfıdır. Şöyle ki:
“ey ehl-i kitap! geçmiş olan enbiya ve kitaplara iman
ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (
AsM
) ile kur’ân’a da
iman ediniz! zira, onlar Hazret-i Muhammed’in (
AsM
)
gelmesini tebşir ettikleri gibi, onların ve kitaplarının sıd-
kına olan deliller, hakikatiyle, ruhuyla kur’ân’da ve Haz-
ret-i Muhammed’de (
AsM
) bulunmuştur. öyle ise, kur’ân
Allah’ın kelâmı ve Hazret-i Muhammed de (
AsM
) resulü
olduğunu tarik-ı evlâ ile kabul ediniz ve etmelisiniz.”
3.
zaman-ı saadette kur’ân’dan neş’et eden İslâmi-
yet, sanki bir şeceredir. kökü zaman-ı saadette sabit ol-
makla, damarları o zamanın âb-ı hayat menbalarından
kuvvet ve hayat alarak her tarafa intişar ettikleri gibi, dal
ve budakları da istikbal semasına kadar uzanarak, âlem-i
beşere maddî ve manevî semereleri yetiştiriyor.
âb-ı hayat:
hayat suyu, cana can
katan su.
âlem-i beşer:
insanlık âlemi.
atıf:
bir kelime veya cümlenin,
önceki kelime veya cümleye bağ-
lanması.
dair:
alâkalı, ilgili.
delil:
bir davayı, meseleyi ispata
yarayan şey, bürhan, beyyine.
ehl-i kitap:
Kur’ân-ı Kerîm’de ge-
nellikle Yahudîler ve Hristiyanlar
B
akara
S
ureSi
| 84 | İşaratü’l-İ’caz
için kullanılan tabir.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
hakikat:
asıl, esas.
iman:
inanma, itikat.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
kütüb-i sabıka:
Önceki, geç-
miş kitaplar.
letaif:
güzellikler, incelikler.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
mâkabl:
öndeki, üstteki.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medlûl:
bir kelime veya bir
işaretten anlaşılan, bir kelime
veya ibarenin gösterdiği şey,
mana.
menba:
kaynak.
nazım:
sıra, tertip, düzen.
neşet:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
resul:
Allah’ın elçisi, peygam-
ber.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sema:
gökyüzü, gök.
semere:
meyve, güzel netice.
sıdk:
doğruluk, gerçeklik, ha-
kikat.
şecere:
ağaç, bir tek ağaç.
tarik-ı evlâ:
daha iyi olan yol,
üstün yol, meslek.
tebşir:
müjde verme, müjde-
leme.
zaman-ı Saadet:
Asr-ı Saadet
dönemi.