(1)
n
?p
?r
Ñn
b r
øp
e
: kur’ân’da hiçbir kelime bulunmuyor ki,
mevkiiyle münasebettar olmasın, veyahut mevkiinin baş-
ka bir kelimeye münasebeti daha çok olsun.
evet, kur’ân’ın herhangi bir yerinde bulunan bir keli-
me, o mevkiin başında bir tac-i zerrin gibi görünür. Ve
aralarındaki münasebetlerden dolayı, aralarında geçim-
sizlik yeri yoktur.
ezcümle,
n
?p
?r
Ñn
b r
øp
e
kelimesine bak, bu ayetin her tara-
fından uçup bu kelimenin başına konan letaifi gör. zira,
bu ayet nübüvvet hakkındadır. nübüvvet meselesinde
beş maksat vardır. Bu maksatlar, beş nükte ve letaiften
in’ikâs etmiştir. Bu beş letaif
n
?p
?r
Ñn
b r
øp
e
’nin sadefindedir.
Maksatlar ise:
1.
Hazret-imuhammedAleyhissalâtüVesselâmresul-
dür.
2.
Ekmelü’r-rusüldür.
3.
Hatemü’l-enbiyadır.
4.
risaletiammedir.
5.
şeriatısairşeriatlarınmehasininicemile,onların
nasihidir.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selâm onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
amme:
genel, herkese ait.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cem:
toplama, bir araya getirme.
ekmelü’r-rusül:
peygamberlerin
en üstünü; Hz. Muhammed (
ASM
).
ezcümle:
bu cümleden olarak.
hatemü’l-enbiya:
peygamberle-
rin en sonuncusu Hz. Muhammed
(
ASM
).
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
letaif:
güzellikler, incelikler.
letaif:
lâtifeler, güldürecek gü-
zel sözler, hikâyeler, şakalar,
nükteler, espriler.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
mehasin:
güzellikler, hüsün-
ler, iyilikler.
mesele:
konu.
mevki:
yer, makam.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nasih:
nesih eden, iptal eden,
battal eden.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik, Allah elçiliği.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
resul:
Allah’ın elçisi, peygam-
ber.
risalet:
elçilik, resullük, pey-
gamber olarak gönderilme.
sadef:
sedef, inci kabuğu.
sair:
diğer, başka, öteki.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tac-i zerrin:
altından yapılmış
olan taç.
1.
Senden önceki peygamberler. (Bakara Suresi: 4.)
B
akara
S
ureSi
| 86 | İşaratü’l-İ’caz