İşaratü'l İ'caz - page 71

ihtimalleri zamanlara tabakalara ve fehimlere göre mu-
rat ve caizdir, diye hükmedilebilir. Bu nükteden anlaşıldı
ki, kur’ân’ın i’caz vecihlerinden biri odur ki; nazmı öyle
bir üslûptadır ki, bütün asırlara, tabakalara intibak edebi-
lir.
ó
®
ò
(1)
p
Ör
«n
¨r
dÉp
H n
¿ƒo
æp
er
D
ƒo
j n
øj/
òs
dn
G
Bucümleninevvelkicümleilenazmınıicapettiren
münasebetvecihleriise:
Bu cümle mü’minleri metheder, evvelki cümle de
kur’ân’ı metheder. Şu her iki medih arasında bir insibap
(dökülmek) vardır ki; o onu ister, o onu ister. Çünkü,
ikinci medih, birinci methin neticesidir ve birinci methe
bir bürhan-ı innîdir. Ve hidayetin semeresi ve şahididir
ve aynı zamanda hidayete bir yardımcı vazifesi görüyor.
Çünkü, mü’minleri methetmekte imana gelmek için bir
teşvik vardır. teşvik ise, bir nevi hidayettir.
(2)
n
øj/
ò s
dn
G
ile
(3)
n
Ú/
?s
à`o
e
arasındakimünasebetegelince:
Bunların biri tahliye (
¬n
«p
?r
în
J
), diğeri tahliye (
¬n
«p
?r
ë
n
J
) ’dir.
tahliye (
¬n
«p
?r
în
J
), tathir etmek ve temizlemektir.
tahliye (
¬n
«p
?r
ë
n
J
) ise, tezyin etmek ve süslendirmek ma-
nasınadır.
asır:
yüzyıl, asır.
bürhan-ı innî:
hâdiselerden
kanunlarına, neticelerinden
sebeplerine ve eserden mües-
sire olan delil. (dumanın ateşe
delil olması gibi.) kâinatta gö-
rülen eserlerden eser sahibi-
nin varlığına getirilen delil.
caiz:
yapılması veya yapılma-
masında sakınca olmayan, uy-
gun.
evvel:
önce.
fehim:
zeki, anlayışlı, akıllı,
kavrayışlı.
hidayet:
irşat eden doğru yo-
la ulaştıran.
hüküm:
verilen karar.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
icap:
gerekme hâli, gerekli ol-
ma.
ihtimal:
olabilirlik.
insibap:
dökülme, akıp birleş-
me.
intibak:
uyum sağlama.
medih:
övme.
mü’min:
iman eden, inanan.
münasebet:
münasiplik, iki
şey arasındaki uygunluk.
1.
O takva sahipleri ki, gayba inanırlar. (Bakara Suresi: 3.)
2.
O takva sahipleri ki… (Bakara Suresi: 3.)
3.
Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar, müttakiler. (Bakara Suresi: 2.)
İşaratü’l-İ’caz | 71 |
i
man
nazım:
sıra, tertip, düzen.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
semere:
meyve, güzel netice.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
tahliye:
tathir etmek, temizle-
mek.
tathir:
temizlenme, paklama.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
vazife:
görev.
vecih:
cihet, yön.
1...,61,62,63,64,65,66,67,68,69,70 72,73,74,75,76,77,78,79,80,81,...576
Powered by FlippingBook