bu makamlardan biri itibarıyla zikredilmiş ve edilmekte-
dir. Maahaza, hangi surede tekerrür varsa, o surenin ru-
huyla münasip olan bir vecih bizzat kastedilmekle, öteki
vecihlerin istitradî ve tebeî zikirleri belâgate münafi değil-
dir.
ó
®
ò
(1)
B /B
G
surelerin başlarında bulunan huruf-i mukattaaya ait
izahatı “dört Mebhas”ta zikredeceğiz.
BirinciMebhas
B /B
G
ile, surelerin evvellerinde bulunan huruf-i mukat-
taadan teneffüs eden i’caz hakkındadır.
İ’caz,incigibiincecikletaif-ibelâgatinparıltılarının
imtizaçveiçtimaındantecelliedenbirnurdur.
Bu Meb-
hasta bu nuru birkaç letaif zımnında izah etmekle parla-
tacağız. Fakat, her bir lâtife, ince ve ziyası az ise de, le-
taifin hey’et-i mecmuasından hâsıl olan tam bir ziya ile
fecr-i sadık çıkacaktır.
1.
Hece harflerinin adedi, elif-i sakine hariç kalmak
şartıyla, yirmi sekiz harftir. kur’ân-ı Azîmüşşan, surele-
rin başında bu harflerin yarısını zikretmiş, yarısını da terk
etmiştir.
2.
kur’ân’ın almış olduğu nısıf, terk ettiği nısıftan da-
ha ziyade kesîrü’l-istimaldir.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kasıt:
hedef almak, niyet etmek.
kesîrü’l-istimal:
çokça kullanılan,
kullanımı çok olan.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
lâtife:
güzel ve hoş derin anlamlı
nükte.
letaif:
güzellikler, incelikler.
letaif-i belâgat:
sözün yerinde ve
güzel söyleme sanatına uygun
oluşundaki güzellik, incelik.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
makam:
manevî mevki.
mebhas:
bir bahisle ilgili yazı, kı-
sım, bölüm.
münafi:
zıt, muhalif, uymaz, aykı-
rı.
münasip:
uygun.
nısıf:
yarım, yarı.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, zi-
ya, ışık, şule.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
tebeî:
kastî olmayan, tâbi olarak
başkasının vücudu ile devam
eden.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tekerrür:
tekrarlanma.
teneffüs:
soluklanma, rahatlama,
dinlenme.
vecih:
cihet, yön.
zımın:
maksat, istek, niyet.
zikir:
anma, bildirme.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
ziyade:
çok, fazla.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
bizzat:
doğrudan doğruya.
elif-i sakine:
sakin elif, kelime
içinde harekesiz olan elif har-
fi.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
başlangıç.
fecr-i sadık:
gerçek aydınlık,
sabaha karşı doğu ufkunda
yayılmaya başlayan beyaz ay-
dınlık.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
heyet-i mecmua:
bir şeyin te-
ferruatına ve cüzlerine bakıl-
maksızın bütününün gösterdi-
ği hâl ve manzara.
huruf-i mukattaa:
Kur’ân-ı
Kerîm’de bazı surelerin başla-
rında bulunan, “elif lâm mim,”
“yâ sin,” “elif lâm râ” gibi İlâhî
birer şifre hükmündeki harf-
ler.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
içtima:
toplanma, bir araya
gelme.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk,
bağdaşma.
istitradî:
istitrad ile alâkalı, asıl
mevzudan olmayan.
1.
Bakara Suresi: 1.
İşaratü’l-İ’caz | 57 |
h
uruf
-
i
m
ukaTTaa