tarafından en şiddetli surette takbih olunmuş ve bunlar
reziletin ta kendisi tanınmıştı.
diğer taraftan, hüsnüniyet sahibi olmak, başkalarına
iyilik etmek, iffet, hayâ, müsamaha, sabır ve tahammül,
iktisat, doğruluk, istikamet, sulhperverlik, hakperestlik,
her şeyden fazla Cenab-ı Hakka itimat ve tevekkül, Al-
lah’a itaat Müslümanlık nazarında hakikî iman esasları ve
hakikî bir mü’minin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir.
®®®
Resul-iEkremİdrakveŞuurTimsalidir
ProfesörEdwardmonte,Hristiyanlığınİntişarıve
HasmıOlanmüslümanlarünvanlıeserinin17ve18’in-
cisahifelerindediyorki:
rasyonalizm, yani “akliye” kelimesinin müfadını ve
tarihî ehemmiyetini tevsi edebilirsek, Müslümanlığın aklî
bir din olduğunu söyleyebiliriz. Akıl ve mantık mısdakıy-
la akaid-i diniyeyi muhakeme eden mektep, rasyonalizm
kelimesinin İslâmiyet’e tamamıyla mutabık olduğunu tes-
lim etmekte tereddüt etmez.
resul-i ekrem şuur ve idrak timsali olduğu, dimağının
iman ışıkları ve kâmil bir yakinle pürnur olduğu muhak-
kaktır. resul-i ekrem, muasırlarını aynı heyecanla alev-
lemiş, bu sıfatlarla teçhiz etmiştir. Hazret-i Muhammed
(
AsM
) başarmak istediği ıslahatı, İlâhî bir vahiy olarak
şuur:
akıl, bilinç.
tahammül:
yüklenme, bir yükü
üstüne alma, yüke katlanma.
takdim:
arz etme, sunma.
tarihî:
tarihe ait, tarihle ilgili.
techîz:
cihazlama, lüzumlu şeyleri
tamamlama, donatma, hazırlama.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
tevekkül:
bir işi gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve çabayı
gösterip sebeplere başvurduktan
sonra işi Allah’a bırakma.
tevsi:
bollaştırma, genişletme.
timsal:
örnek, nümune.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği hü-
kümleri, sırları ve hakikatleri pey-
gamberlere bildirmesi.
yakîn:
kesin bilme, şüpheden sıy-
rılarak son derece doğru ve kuv-
vetli bilme.
e
cneBi
f
eYleSofları
| 446 | İşaratü’l-İ’caz
akait:
İslâmın imanla ilgili
esasları ve hükümleri.
akide:
iman esaslarını, imanın
kuvvetle bağlı bulunduğu te-
melleri anlatan bir terim.
bilâtevakkuf:
durmadan, te-
reddüt etmeden.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cihanşümul:
dünya çapında,
dünya ölçüsünde.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehl-i İslâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
esrarengiz:
esrarlı, sırlı, gizli,
gizemli.
filhakîka:
hakikatte, esasında,
hakikaten, gerçekten, doğru-
su.
haiz:
bir şeye sahip olma, sa-
hip, mâlik.
haşr:
kıyametten sonra bütün
insanların bir yere toplanma-
ları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hülâsa:
kısaca, özet.
i’cazkâr:
i’cazlı söz söyleyen.
ilham:
içe, gönüle doğma, kal-
be gelme, gönle doğan şey.
ilticagâh:
iltica yeri, sığınılacak
yer, sığınak.
intişar:
yayınlanma, neşrol-
ma.
itikat:
inanç, iman.
itilâ:
yükselme, yücelme, yu-
karı çıkma.
kaide:
kural, esas, düstur.
kanaatbahş:
kanaat verici,
inandırıcı.
kitab-ı münzel:
inzal edilmiş,
indirilmiş İlâhî kitap.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lisan:
dil.
meclûb:
celp edilmiş, getiril-
miş.