Birkaç defa Beraat kazanan risale-i nur’un
Birkaç vilâyette haksız müsaderesine dair,
nurun yüksek Bir taleBesinin mahkemesindeki
müdafaasından Bir parçadır.
[Bumüdafaa,birtakrizolarakburaya
ilhakımünasipgörülerekderçedilmiştir.]
Di
yarbakır Sulh Ceza MahkeMeSi
yükSek Maka-
Mına
Mahkeme-i âdilenizin huzuruna çıkmaktan fevkalâde
memnunum.
Âdil mahkemeler; kâinat Hâlıkının
Hak
isminin,
âdil
isminin ve daha çok esma-i İlâhiyenin tecelligâhıdır.
Hak
namına hükmeden,
âdil-imutlak
hesabına adalet eden
ve hakikî, İslâmî bir adalet olan kürsî-i muallâ ne yüksek-
tir, ne mübecceldir. Hak tanımaz mağrur zalimleri huzu-
runda serfüru ettiren, haksızları hakkı teslime icbar eden
âdil mahkemeler, en yüksek tebcile ve en âlî ihtirama se-
zadırlar.
zulüm ve gadirle hukuku ihlâl edilmiş, haysiyet ve şe-
refi payimal edilmiş mazlumların huzurunda ahz-ı mevki
ile tazallüm-i hâl eden bîçarelerin şu dünya-i fânîde ih-
kak-ı hak için mesned-i re’sleri, mahkemelerdir. Şu hâl-
de, ne şerefbahş bir taht-ı âlîdir ki; mazlumlara melce’ ve
penah, zalimlere de hüsran ve tebah oluyor.
İnsanların ebrarını da, eşrarını da cem’ eden huzur-i
mehakim, öyle korkulacak bir yer değildir; belki muhab-
bete, hürmete lâyıktır.
payimal:
ayak altında kalmış,
ayak altına alınmış, çiğnenmiş.
penah:
hamî, koruyucu.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
serfüru:
baş eğme, söz dinleme,
itaat.
seza:
münasip, uygun, yaraşır, şa-
yan, şayeste.
şeref:
onur, haysiyet.
şerefbahş:
şereflendiren, şeref ve-
ren.
taht-ı âli:
yüce that, yüksek ma-
kam.
takriz:
övme yazısı, bir eser hak-
kında yazılan ve eserin başına ko-
nulan övgü yazısı.
talebe:
öğrenci.
tazallüm-i hâl:
hâlinden şikâyet
etme.
tebâh:
tükenme.
tebcil:
yüceltme, ululama, birisine
tazim etme, saygı gösterme.
tecellîgâh:
İlâhî kudretin görün-
düğü yer.
vilayet:
il.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
B
ir
m
üdafaa
| 448 | İşaratü’l-İ’caz
abide:
yadigâr kalacak eser,
anıt.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
ahad-ı nâs:
sıradan insanlar,
herhangi bir insan.
akvam-ı saire:
diğer kavimler,
diğer milletler.
âlem-i insaniyet:
insanlık âle-
mi.
aleyh:
ona karşı, onun üzeri-
ne.
arşın:
yaklaşık 68 cm’ye eşit
olan uzunluk ölçüsü.
arz:
sunma.
arzu:
isteme.
asilzade:
soylu bir soydan, sü-
lâlesi ve ailesi görgülü, temiz
ve asil olan.
beşer:
insan, insanlık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celp:
yazı ile çağırma.
cereyan:
olma, meydana gel-
me.
cezaen:
ceza olarak, yaptığı
işin karşılığı olarak.
dava:
iddia, hak aramak mak-
sadıyla mahkemeye müraca-
at etme.
engizisyon:
Hıristiyanlıktan
uzaklaşan veya dinî esaslara
aykırı davranan kimseleri ce-
zalandırmak için kurulan Ka-
tolik kilisesi mahkemeleri.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
hasım:
düşman, rakip.
haşmet:
ihtişam, heybet, bü-
yüklük.
haşmetli:
hükümdarlar için
kullanılan bir unvan.
haşmetli:
ihtişamlı, gösterişli,
heybetli.
hilâfına:
zıddına, tersine, aksi-