hain, gizli din ve kur’ân düşmanlarının ettikleri iftiraları
inceden inceye tetkik etmişler, “Bunlarda bir suç yok; ki-
taplar ise, faydalı kitaplardır” diyerek, çok mahkemeler
beraatle neticelenmişlerdir.
temyiz Mahkemesi de, üç defa mahkemelerin beraat
kararını tasdik etmiş. Hüküm kaziye-i muhkeme hâline
geldiği hâlde, memleketi umumî bir dinsizliğe sürükle-
mek için, perde arkasındaki din düşmanları, faaliyetleri-
ni mütemadiyen tazelemişler, sükûn ve asayişe pek çok
muhtaç olan memleketimizi bu cihetten zaafa uğratmak
için adliyeleri, mahkemeleri daima hainâne tertiplerle
meşgul etmişlerdir.
evvelce şifahen dahi arz ettiğim vecihle, selef-i salihî-
nin bıraktığı kudsî tefsirler iki kısımdır: Bir kısmı ahkâma
dair tefsirlerdir, diğer bir kısmı da âyât-ı kur’âniyenin hik-
metlerini ve iman hakikatlerini tefsir ve izah ederler. se-
lef-i salihînin bu türlü tefsirleri çoktur. Hususan gavs-ı
Azam Şah-ı geylânî, İmam-ı gazalî, Muhyiddin-i Arabî
İmam-ı rabbanî gibi zevat-ı kiramın eserleri, bu kısım
tefsirlerdir. Bilhassa Mevlâna Celâleddin-i rumî Hazret-
lerinin Mesnevî-i Şerif’i de bu tarz, bir nevi manevî tef-
sirdir. İşte, risale-i nur, bu tarz tefsirlerin en yükseği, en
mümtazı ve en müstesnasıdır. İşte, madem bu tarz tefsir-
ler mütedavildir, kimse ilişmiyor; risale-i nur’a da iliş-
memek lâzımdır. İlişenler kur’ân’a ve ecdada düşmanlık-
larından ilişirler.
ahkâm:
dinî hükümler, emirler.
arz:
sunma, bildirme.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sağlanması.
ayat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
beraat:
serbest kalma, suçsuz bu-
lunma, aklanma.
bilhassa:
özellikle.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
defa:
kere, kez, yol.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
evvelce:
daha önce.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
namı.
hain:
hıyanet eden, arkadan vu-
ran, iyiliği kötülükle karşılık veren.
hainâne:
haincesine, hain bir kişi-
ye yakışır şekil ve surette.
hakikat:
gerçek, doğru.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüküm:
verilen karar.
iftira:
aslı olmadan birine suç yük-
leme, olmayan bir suçu başkasına
yükleme.
iman:
inanç, itikat.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
B
ir
m
üdafaa
| 452 | İşaratü’l-İ’caz
kaziye-i muhkeme:
tam, sağ-
lam hüküm; temyizin tasdi-
kinden geçmiş, değişmez hâ-
le gelmiş mahkeme kararı.
kudsî:
mukaddes, yüce.
madem:
değil mi ki.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
meşgul:
uğraşma, ilgilenme.
muhtâc:
gerek duyan.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
müstesna:
istisna olan, kaide
dışı.
mütedavil:
tedavülde bulu-
nan, tedavül eden, elden ele
geçen, gezen, kullanılan.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nev’î:
gibi, cins.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
Selef-i Salihîn:
Ehl-i Sünnet ve
Cemaatin ilk rehberleri ve As-
hap ile Tabiînin ileri gelenleri
ile Tebe-i Tâbiînden olan Müs-
lümanlar.
sükûn:
rahat, huzur, asayiş.
şifahen:
şifahî, ağızdan, sözle,
yazılı olmayarak.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tefsir:
Yorum, şerh.
temyiz:
bu incelemeyi yapan
mahkeme, yargıtay.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
umumî:
genel.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zevat-ı kiram:
soylu, şerefli
zatlar.