kur’ân’ın lisanı beliğ ve harikulâde seyyaldir. Cenab-ı
Hakkın şan ve celâletini, azamet sıfatlarını ifade eden
ayetlerin ekserîsi, müstesna bir güzelliği haizdir. kur’ân’ı
bîtarafâne tercümeye gayret ettimse de, kàrilerim,
kur’ân’ın metnini sadâkatkârâne bir ifadeye muvaffak
olamadığımı göreceklerdir. Bu kusuruma rağmen kàriler
tercümemde bahis mevzuu ettiğim muhteşem ayetlerin
birçoklarını okuyacaklardır.
Corselle
®®®
Kur’ânBeşeriyeteİlâhîBirLütuftur.Kur’ân
MuzafferCumhuriyetlerMeydanaGetirmiştir
Kur’ânayetlerininüzultarihinegöretercümeedenve
tertipedenİngiltere’ninenmutaassıppapazlarından
rodwell(radvel),şuhakikatleriitirafediyor:
kur’ân, Arabistan’ın basit bedevîlerini öyle bir istiha-
leye uğratmıştır ki, bunların âdeta meşhur olduklarını
zannedersiniz. Hristiyanların telâkkisine göre kur’ân’ın
nazil olmuş bir kitap olduğunu söyleyecek olsak bile,
kur’ân, putperestliği imha, Allah’ın vahdaniyet akidesini
tesis, cinlere, perilere, taşlara ibadeti ilga, çocukları diri
diri gömmek gibi vahşî âdetleri izale, bütün hurafeleri is-
tisal, taaddüd-i zevcatı tahditle bütün Araplar için İlâhî lü-
tuf ve nimet olmuştur.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şan:
şöhret, ün.
taaddüd-i zevcat:
birden fazla ka-
dınla evlenme, birden fazla kadın
alma, çok evlilik.
tahdit:
hudutlandırma, sınırlama.
telâkki:
anlama, anlayış, görüş.
tertip:
sıra, dize, düzen.
tesis:
kurma, meydana getirme.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı, Allah’ın bir oluşu.
vahşî:
merhametsiz, duygusuz.
e
cneBi
f
eYleSofları
| 442 | İşaratü’l-İ’caz
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
cehalet:
bilmezlik, cahillik,
ilimden yoksun olma.
elfaz:
lafızlar, kelimeler.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık, züğürtlük.
filhakîka:
hakikatte, esasında,
hakikaten, gerçekten, doğru-
su.
hâdim:
hademe, hizmetçi, hiz-
met eden, işe yarayan.
hakikat:
gerçek, doğru.
hararet:
ateşlilik, coşkunluk,
heyecanlılık.
haşmet:
ihtişam, heybet, bü-
yüklük.
heybet:
saygı ile birlikte kor-
ku hissini veren hal, büyüklük.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
ihraz:
bir şey kazanma, kesp
etme, elde etme.
imkân:
olabilirlik, olanak.
inşa:
yapma, bina etme, kur-
ma.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
istinat:
dayanak.
kabil-i kıyas:
kıyaslanabilir,
kıyaslanabilen, düşünülebilen,
ölçülebilen.
kadîr-i mutlak:
hiç bir kayıt
ve şarta tâbi olmaksızın her
şeye gücü yeten sonsuz kud-
ret sahibi, Allah.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kıvam:
dayanak, temel.
maruf:
herkesçe bilinen.
medeniyet:
medenîlik, şehir-
lilik, uygarlık.
muhafaza:
korunma.
muhtevî:
ihtiva eden, içine