edici bir kuvvet şeklinde tecelli etmiştir. Bu sayededir ki,
Yunanistan ile Asya’nın birleşen ışığı Avrupa’nın zulü-
matâbâd olan karanlıklarını yarmış; ve bu hâdise, Hristi-
yanlığın en karanlık devirlerini yaşadığı zaman vuku bul-
muştur.
Dr.Johnson
®®®
Kur’ân’ınCihanşümulHakikati:Kur’ân,allah’ın
BirliğineİnanmakHakikat-iKübrasınıİlânEder
İngilizce-Arapça,Arapça-İngilizcelügatlerinmuharriri
DoktorCityYoungest(SitiYangest)Kur’ânhakkındaşu
sözlerisöylüyor:
kur’ân, insanların yed-i istifadesine geçen eserlerin en
büyüklerinden biridir. kur’ân’da büyük bir insanın hayal
ve seciyesi en vazıh şekilde görülmektedir. Carlyle,
“kur’ân’ın ulviyeti, onun cihanşümul hakikatindedir” de-
diği zaman, şüphesiz doğru söylemişti. Muhammed’in
(
AsM
) doğruluğu, faaliyeti, hakikati taharride samimiyeti,
sarsılmayan azmi, imanı, kendisini dinlemek istemeyen-
lere ezelî hakikati dinletmek yolundaki sebatı; bana kalır-
sa, onun o cesur ve azimkâr peygamberin hatem-i risa-
let olduğunun en kat’î ve en emin delilleridir.
kur’ân, akait ve ahlâkın insanlara hidayet ve hayatta
muvaffakıyet temin eden esasatın mükemmel mecellesi-
dir. Bütün bu esasatın üssülesası, âlemin bütün mukad-
deratını yed-i kudretinde tutan zat-ı kibriya’ya imandır.
ahval:
haller, durumlar.
akıbet:
sonuç, netice.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makamın ica-
bına göre söylenmesini öğreten il-
min adı, edebiyat kaideleri ile ilgili
ilim.
belâgat-i Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
belâgat, Kur’ân’ın kendine has
olan belâgatı.
beşer:
insan, insanlık.
ciddiyet:
ciddîlik.
eser:
telif, kitap, yayın.
fikrî:
fikir cinsinden, fikirle alâkalı,
fikre ait.
hakikat-i kübra:
en büyük olan
gerçek.
harikulâde:
olağanüstü.
hassasiyet:
hassaslık, dikkatlilik,
ihtimamlılık.
hüküm:
karar vermek, öyle oldu-
ğuna inanmak.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
ilân:
yayma, duyurma.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
iman:
inanç, itikat.
inkişaf:
gelişme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu kararı
yerine getirme gücü.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kabile:
iptidaî ve göçebe insanlar-
da, aynı soydan sayılan ve bir ba-
şa itaat eden insan topluluğu, boy,
aşiret, oymak, uruk.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
lisan:
dil.
lisan-ı belâgat:
belagat lisanı, gü-
zel konuşma dili ve üslübu.
madem:
değil mi ki.
medenî:
şehir veya kasabada otu-
ran, şehirli.
mekân:
yer, mahal.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
mevzu:
konu.
muhalefet:
karşı olanlar.
muhayyile:
hayal etme gücü.
mukadderat:
Allah tarafından
ezelde takdir olunmuş şeyler, ile-
ride meydana gelecek haller ve
olaylar, alın yazısı.
mücadele:
bir gayeye ulaşmak
için gösterilen ferdî veya toplu ça-
ba.
mükemmeliyet:
mükemmellik,
kusursuzluk, eksiksizlik.
nezahet:
incelik, rikkat.
seviye:
yükseklik derecesi, sevi-
İşaratü’l-İ’caz | 439 |
e
cneBi
f
eYleSoflar
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yük-
seklik, ululuk.
üssü’l-esas:
hakikî sağlam te-
mel.
vazıh:
açık, âşikar; kolay anla-
şılır.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
yed-i istifade:
istifade eli, ya-
rarlama, faydalanma eli.
yed-i kudret:
kudret eli, her
şeyi tutan Allah’ın kudret eli.
zat-ı Kibriya:
yüce zat, Cenab-
ı Hakkın kudret ve azimeti;
her cihette büyüklüğü.
zulümatâbâd:
karanlık gele-
cek zamanlar.