EcnebiFeylesoflarınKur’ân’ıTasdiklerine
DairŞahadetleri
Bu feylesofların Kur’ân hakkındaki senalarının
bir hülâsası küçük bir tarihçe-i hayatta ve Nur
Çeşmesi mecmuasında yazılmıştır.
Prens Bismarck’ın (Bismark) beyanatı:
SanaMuasırBirVücutOlamadığımdan
MüteessirimEyMuhammed(
aSM
)!
Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için taraf-ı
lâhutîden geldiği iddia olunan bütün münzel semavî ki-
tapları tam ve etrafıyla tetkik ettimse de, tahrif olunduk-
ları için, hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti gö-
remedim. Bu kanunlar, değil bir cemiyet, bir hane halkı-
nın saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır.
lâkin, Muhammedîlerin kur’ân’ı bu kayıttan azadedir.
Ben, kur’ân’ı her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde
büyük hikmetler gördüm. Muhammedîlerin düşmanları,
“Bu kitap Muhammed’in (
AsM
) zade-i tab’ı” olduğunu id-
dia ediyorlarsa da, en mükemmel, hatta en mütekâmil
bir dimağdan, böyle harikanın zuhurunu iddia etmek,
hakikatlere göz kapayarak, kin ve garaza alet olmak ma-
nasını ifade eder ki, bu da ilim ve hikmetle kabil-i telif de-
ğildir.
İşaratü’l-İ’caz | 429 |
e
cneBi
f
eYleSoflar
tahrif:
bir metni ilâve ve çıkarma-
larla, farklı manaya gelecek şekle
sokma.
taraf-ı lâhutî:
gaybî âlem.
tarihçe-i hayat:
hayat hikâyesi.
temin:
sağlama.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
vücut:
beden, varlık.
zade-i tab:
bir şahsın fikrî ürünü,
telifi olan.
zuhur:
ortaya çıkma.
azade:
uzak, emin, korunmuş.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cihet:
yön.
dimağ:
akıl, şuur.
ecnebi:
yabancı.
feylesof:
felsefe ile uğraşan,
filozof.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
hakikat:
gerçek, doğru.
hane:
ev.
harika:
olağanüstü.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hülâsa:
özet.
idare:
yönetmek.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma,
dava etme.
ilim:
bilgi, marifet.
kabil-i telif:
uzlaştırılabilir ve
bağdaştırılabilir olan, müna-
siplik.
kin:
gizli düşmanlık, garaz.
mahiyet:
durum, vaziyet.
mana:
anlam.
mecmua:
dergi.
muasır:
modern, çağdaş.
Muhammedî:
Hz. Muham-
med’in dinine mensup olanlar.
muhtelif:
farklı.
münzel:
gökten indirilmiş, na-
zil olunmuş.
müteessir:
üzgün.
mütekâmil:
tekâmül etmiş,
kemale ermiş, olgunlaşmış,
gelişmiş, olgun.
saadet:
mutluluk.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen.
sena:
överek bahsetme, öv-
me, övüş, medih.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.