2. kâinatın ihtiva ettiği bütün nevilerin isimlerini, sıfat-
larını, hassalarını beyan zımnında, beşerin telâhuk-i
efkârıyla meydana gelen binlerce fünun sayesinde, insan
(1)
Én
¡ s
?`o
c n
ABÉ n
ªr
°Sn
’r
G n
?n
O'
G n
ºs
?`n
Yn
h
ayetiyle işaret edilen Hazret-i
Âdem’in mu’cizesine mazhar olmuştur.
3. Bütün sanatların medarı olan demirin yumuşatılıp
kullanılması sayesinde icat edilen bu kadar terakkiyatla,
nev-i insan,
(2)
p
ój/
ón
?r
G o
¬n
d É s
æ`n
`dn
Gn
h
ayetiyle işaret edilen Haz-
ret-i davud’un (
As
) mu’cizesine mazhardır.
4. Yine telâhuk-i efkâr ile icat edilen tayyare gibi
terakkiyat-ı havaiye sayesinde, nev-i beşer,
(3)
l
ôr
¡n
°T Én
¡o
MGn
hn
Qn
h l
ôr
¡n
°T Én
g t
ho
óo
Z
ayetiyle sür’ati beyan edilen
Hazret-i süleyman’ın (
As
) mu’cizesine yaklaşıyor.
5. kıraç ve kumlu yerlerden suları çıkartan santrifüj
aleti,
(4)
n
ôn
én
?r
G n
?É°n
ün
©p
H r
Üp
ör
VG p
¿n
G
ayetiyle işaret edilen Haz-
ret-i Mûsa’nın (
As
) asasından ders almıştır.
6. tecrübeler ve telâhuk-i efkâr sayesinde husule ge-
len terakkiyat-ı tıbbiye, Hazret-i İsa’nın (
As
) mu’cizesinin
ilhamatındandır.
Hakikaten şu mu’cizelerle bu terakkiyat arasında pek
büyük münasebet ve muvafakat vardır. evet, dikkat eden
adam, bilâtereddüt, “o mu’cizeler bu terakkiyata birer
mikyas ve numunelerdir” diye hükmeder.
asa:
değnek, sopa.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilâtereddüt:
tereddütsüz.
fünun:
fenler.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hassa:
özellik.
husul:
olma, meydana gelme.
hüküm:
karar vermek, öyle
olduğuna inanmak.
icat:
meydana getirme, orta-
ya koyma.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına
başvurmadan Allah tarafından
insanın kalbine veya zihnine
indirilen mana.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
1.
Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. (Bakara Suresi: 31.)
2.
Ve demiri de onun için yumuşattık. (Sebe Suresi: 10.)
3.
Sabahtan bir aylık, öğleden sonra da bir aylık yol giderdi. (Sebe Suresi: 12.)
4.
Asanı taşa vur!.. (Bakara Suresi: 60.)
İşaratü’l-İ’caz | 421 |
i
nSanın
Y
araTılışı
muvafakat:
müsaade etme, ka-
bul etme.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nev-i insan:
insan türü, insanoğ-
lu.
nevi:
çeşit.
numune:
örnek.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sür’at:
çabuk olma, hızlılık.
tayyare:
uçak.
tecrübe:
deneme, sınama.
telâhuk-i efkâr:
fikirlerin birbiri
peşine gelip birleşmesi, katılaşma-
sı, birbirine eklenmesi.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler, yükselişler.
zımın:
içinde, dâhilinde, hâlinde.