gibi arzın cesedine nefih ve nüfuz ettiğine; ve beşerin
ölüp inkıraz etmesiyle, arzın yıkılmasına işarettir.
(1)
l
án
Ø«/
?n
N
: Bu tabir, arzın insanların hayatına elverişli
şeraiti haiz olmazdan evvel, arzda idrakli bir mahlûkun
bulunmuş olduğuna ve o mahlûkun hayatına o zaman-
daki arzın evvelki vaziyetleri muvafık ve müsait bulundu-
ğuna işarettir.
l
án
Ø«/
?n
N
tabirinin bu manaya delâleti, muk-
teza-i hikmettir. Amma meşhur olan manaya nazaran, o
idrakli mahlûk, cinlerden bir nevi imiş; yaptıkları fesattan
dolayı insanlarla mübadele edilmişlerdir.
(2)
n
ABÉ n
eu
ódG o
?p
Ø°r
ùn
jn
h Én
¡«/
a o
ó°p
ùr
Øo
j r
øn
e Én
¡«/
a o
?n
© r
én
Jn
G Gƒo
dÉn
b
: Bu cüm-
le, müste’nifedir. Bu isti’naftan anlaşılıyor ki, Cenab-ı
Hakkın melâike ile olan hitabı, sâmii şöyle bir suale mec-
bur etmiştir ki: “Acaba, melâikeler komşuluklarına gele-
cek insanları nasıl karşılayacaklardır? Hem, onlarla bera-
ber olmaya ve komşu olmaya rızaları var mıdır? Hem, fi-
kirleri nedir?” kur’ân-ı kerîm,
(3)
o
?n
©r
én
Jn
G
cümlesiyle o sua-
li cevaplandırmıştır.
Sual:
(4)
o
?n
©r
én
Jn
G Gƒo
dÉn
b
(ilâahir) cümlesi
(5)
n
?Én
b r
Pp
G
cümlesi-
ne ceza olduğuna nazaran, aralarında lüzum lâzımdır.
Hâlbuki lüzum görünmüyor?
Elcevap:
Melâike arzın müekkelleri bulundukları cihet-
le, arz, onların idaresinde olur. Bu itibarla, insanların
amma:
ama, lâkin, ancak.
arz:
yer, dünya.
beşer:
insan, insanlık.
cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi Allah.
ceset:
cisim.
ceza:
iki cümleden diğerinin şartı-
na bağlı olan ikinci cümleye denir.
cihet:
yön.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisimler-
den ibaret bir yaratık.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
evvel:
önce.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
haiz:
bir şeye sahip olma, sahip,
malik.
hitap:
söylevde bulunmak, ko-
nuşmak.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kav-
rama kabiliyeti.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
inkıraz:
sönme, yok olma, tüken-
me, bitme.
isti’naf:
evvelinden, yeniden baş-
lamak.
itibar:
bakımdan, sebepten.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mana:
anlam.
melâike:
melekler.
mukadder olan suallere cevap
teşkil eden cümle.
mukteza-i hikmet:
Cenab-ı Hak-
kın hikmetinin gereği, hikmet ica-
bı.
muvafık:
yerinde, uygun, uyar,
münasip.
mübadele:
değiş-tokuş, karşılıklı
olarak değiştirme.
müekkel:
vekil tayin edilmiş,
müvekkel.
müsait:
uygun, münasip.
müste’nife:
önceki cümlelere
bağlı olmayıp ilerideki, veya.
nazaran:
nispeten, kıyaslaya-
rak, göre.
nefih:
can, ruh verme, canlan-
dırma.
nevi:
çeşit.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
sual:
soru.
şerait:
şartlar.
tabir:
ifade; deyim.
vaziyet:
durum.
1.
Halife. (Bakara Suresi: 30.)
2.
Melâike de, “Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?” dediler. (Baka-
ra Suresi: 30.)
3.
Yaratacak mısın? (Bakara Suresi: 30.)
4.
“Yaratacak mısın?” dediler. (Bakara Suresi: 30.)
5.
Hani, demişti... (Bakara Suresi: 30.)
B
akara
S
ureSi
| 412 | İşaratü’l-İ’caz