İşaratü'l İ'caz - page 411

(1)
u
Êp
G
: Burada
i
, mütekellim-i vahde ile
(2)
É n
ær
?o
b r
Pp
Gn
h
’da
mütekellim-i maalgayr zamirinin zikirlerinden şöyle bir
işaret çıkıyor ki: Cenab-ı Hakkın halk ve icat fiilinde
vasıtanın bulunmadığına, kelâm ve hitabında vasıtaların
bulunduğuna işarettir. Bu nükteye delâlet eden başka
ayetler de vardır. ezcümle,
(3)
*G n
?j '
Qn
G BÉ n
ªp
H ¢p
SÉs
ædG n
ør
«n
H n
ºo
µ r
ën
àp
d u
?n
ër
dÉp
H n
ÜÉn
à`p
µ`r
dG n
? r
«n
dp
G BÉ n
ær
dn
õr
fn
G B É s
fp
G
ayet-i kerîmesinde azamete delâlet eden
(4)
Én
f
zamir-i
cem’i, vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi;
(5)
*G n
?j '
Qn
G BÉ n
à p
’de müfret hükmünde olan lâfza-i Celâl,
manaları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir.
(6)
l
?p
YÉn
L
kelimesinin
(7)
l
?p
dÉn
N
kelimesine tercihen zikri,
melâikenin medar-ı şüphe ve mucib-i istifsarları, halk ve
icat fiili değildir. zira, vücut hayr-ı mahzdır; halk, Allah’ın
fiilidir; Allah’ın fiili lâyüs’eldir. Ancak melâikeyi şüpheye
davet eden ve istifsarlarına mucip olan,
?r
©n
L
’dir. Yani,
Cenab-ı Hakkın, beşeri arzın tamirine tahsis etmesidir.
(8)
¢p
Vr
Qn
’r
G?p
a
’daki
»/
a
’nin
'
¤n
Y
’ya tercihi, beşerin yer üs-
tünde olduğu,
'
¤n
Y
kelimesinin manasına muvafık ve mü-
nasip iken, tercihen
»/
a
’nin zikredilmesi, beşerin bir ruh
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hayr-ı mahz:
mutlak hayır, hayrın
ta kendisi.
hitap:
söylevde bulunmak, ko-
nuşmak.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
istifsar:
ifade isteme, açıklama is-
teyerek sorma, sorup anlama.
kelâm:
söz, lâfız.
lâfza-i celâl:
Allah lâfzı, kelimesi.
lâyüs’el:
sorumlu olmayan, so-
rumluluk taşımayan.
mana:
anlam.
medar-ı şüphe:
şüphe sebebi;
şüphe götürür, hâl bulunması.
melâike:
melekler.
mucib-i istifsar:
sorma, sorup an-
lamayı icap eden, ifade istemeyi
gerektiren.
mucip:
icap eden, gerektiren.
muvafık:
yerinde, uygun, uyar,
münasip.
müfret:
tekil, teklik.
münasip:
yakışır, yaraşır, lâyık.
mütekellim-i maalgayr:
birinci
çoğul şahıs.
mütekellim-i vahde:
birinci tekil
şahıs.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tamir:
onarma, düzeltme.
tercihen:
tercih ederek, öncelikli
olarak.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği hü-
kümleri, sırları ve hakikatleri pey-
gamberlere bildirmesi.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
vücut:
var olma, varlık.
zamir:
ismin yerini tutan kelime-
ler.
zamir-i cem:
çoğul zamir.
zikir:
anma, bildirme.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın aye-
ti; azamet ve şerefi olan ayet.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
beşer:
insan, insanlık.
cenab-ı Hak:
hakkın ta kendi-
si olan şeref ve azamet sahibi
Allah.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
1.
Muhakkak ki.
2.
Hani biz demiştik.
3.
Muhakkak ki Biz, Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye Kur’ân’ı
sana hak ile indirdik. (Nisâ Suresi: 105.)
4.
Biz.
5.
Allah’ın gösterdiği şekilde. (Nisâ Suresi: 105.)
6.
Yapan.
7.
Yaratan.
8.
Dünyada.
İşaratü’l-İ’caz | 411 |
m
elâikeYe
i
man
1...,401,402,403,404,405,406,407,408,409,410 412,413,414,415,416,417,418,419,420,421,...576
Powered by FlippingBook