n
?o
°Su
ón
?o
f
takdirinde olur. Yani, “
Senitakdisvetathiredi-
yoruz
” demektir. İkinci ihtimale nazaran,
n
?p
?r
Ln
’ p
o
¢Su
ón
?o
f
takdirinde olur. Yani, “
Biznefislerimizi,fiillerimizigü-
nahlardantemizlemekleberaber,kalblerimizimasivadan
çeviriyoruz
” demektir.
Bu
h
ise, iki rezileyi cem ve birbirine atfeden
(1)
o
?p
Ø°r
ùn
j
’deki
h
’ın aksine ve inadına olarak, biri takdis, diğeri
tesbih iki fazileti cem ve birbirine atfediyor.
(2)
n
¿ƒo
ª n
? r
©n
J n
’ Én
e o
º n
? r
Yn
G ?
u
fp
G n
?Én
b
: Bu cümle, melâikenin istif-
sarından sonra, “Acaba Cenab-ı Hak, istifsarlarına nasıl
cevap verdi ve taaccüplerini ne ile izale etti ve beşerin
onlara tercihindeki hikmet nedir?” diye sâmiin kalbine
gelen suale icmali bir cevaptır; tafsili sonra gelecektir.
(3)
o
º n
? r
Yn
G ?
u
fp
G
’deki
(4)
s
¿p
G
tahkiki ifade etmekle tereddüt ve
şüpheyi defetmek içindir. Bu ise müsellem olmayan na-
zarî hükümlerde olur. Hâlbuki, burada Allah’ın halkın
bilmediklerini bilmesi müsellem ve bedihî bir hükümdür;
hâşâ, melâikenin bu hükümde tereddütleri yoktur.
Binaenaleyh, burada bu
s
¿p
G
kur’ân-ı kerîm’in icaz için
ihtisaren icmal ettiği birkaç cümleye işarettir:
1. Beşerdeki maslahatlar ve beşerin hayr-ı kesîre nis-
peten mefsedetleri, şerr-i kalildir. Şerr-i kalil için hayr-ı
kesîri terk etmek, hikmete muhaliftir.
atıf:
bağlama.
bedihî:
delilsiz, açık olan, besbelli,
aşikâr.
beşer:
insan, insanlık.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cem:
toplama, bir araya getirme.
def:
kovma, uzaklaştırma.
fazilet:
kişiyi ahlâklı, iyi hareket
etmeye yönelten manevî kuvvet,
erdem.
fiil:
iş, hareket.
hâşâ:
asla, kat’iyen, hiç bir vakit.
hayr-ı kesîr:
çok hayır, içinde pek
çok hayır ve fayda bulunan.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hüküm:
karar, emir.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
ihtisaren:
ihtisar suretiyle, kısalta-
rak, kısaca, kısa olarak, özetle.
istifsar:
ifade isteme, açıklama is-
teyerek sorma, sorup anlama.
izale:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
masiva:
Allah’tan başka bütün
varlıklar.
maslahat:
uygun iş, faydalı iş.
mefsedet:
bozukluk, ahlâksızlık,
fesatlık.
melâike:
melekler.
muhalif:
zıt, aykırı.
müsellem:
doğruluğu, gerçekliği
herkes tarafından kabul edilen.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
nazarî:
uygulanmamış, uygula-
maya dayalı olmayan, yalnız gö-
rüş hâlinde bulunan, teorik.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
rezile:
fenâ, kötü huy.
sâmi:
işiten, duyan.
sual:
soru.
şerr-i kalil:
az miktardaki gü-
nah, kötülük; zararı az miktar-
da olan.
taaccüp:
şaşma, hayret etme,
şaşakalma.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrın-
tılı anlatma.
tahkik:
inceleme, araştırma.
takdir:
değerlendirme.
takdis:
Allah’ın hamde ve
övülmeye lâyık olduğunu bil-
dirme, Allah’ı her türlü kusur
ve noksanlıklardan tenzih et-
me.
tathir:
temizlenme, paklama.
tereddüt:
karar verememe,
şüphede kalma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâ-
yık ifadelerle anma.
1.
Fesat çıkarıyor. (Bakara Suresi: 30.)
2.
Rabbin de, “Sizin bilmediğinizi Ben biliyorum” dedi. (Bakara Suresi: 30.)
3.
Ben biliyorum. (Bakara Suresi: 30.)
4.
Muhakkak ki.
B
akara
S
ureSi
| 416 | İşaratü’l-İ’caz