arza halife kılınması hakkında melâikenin fikirlerini izhar
etmek lüzumu vardır.
(1)
n
?Én
b ```` Gƒo
dÉn
b
tabirleri, mukavele ve muhavere şeklinde
müşavere üslûbunu insanlara öğretmek içindir. Yoksa,
Cenab-ı Hak, müşavereden münezzehtir. Melâikenin
(2)
o
?n
©r
én
Jn
G
ile yaptıkları istifhamdan maksat,
?r
©n
L
’e itiraz
?r
©n
L
’i inkâr etmek değildir. Çünkü, Cenab-ı Hakkın fi-
illerine itiraz etmeye ismetleri mânidir. Ancak,
n
?r
©n
L
’nin
sebebi mahfî olduğundan, taaccüple sebep ve hikmetini
sormuşlardır.
n
?r
©n
L
tabirinden anlaşılıyor ki, insanın ah-
vali, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın ica-
bıdır; ancak bir câilin ca’li iledir.
Sual:
(3)
Én
¡«/
a
mesafe pek kısa olduğu hâlde, ikinci
Én
¡«/
a
’nin zikrine ne ihtiyaç vardır?
Elcevap:
Birinci
Én
¡«/
a
ile, beşerin bir ruh gibi arza nü-
fuz etmesiyle arzı ihya etmesine, ikinci
Én
¡«/
a
ise, beşerin
fesadı dahi, Azrail gibi, arzın kalbine kadar pençesini so-
kup, arzı imatesine işarettir. demek beşer, bir taraftan
arzın şifası için bir ilâç iken, diğer taraftan ölümünü in-
taç eden bir zehirdir.
kabul ve tasdik etmeme.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
ismet:
günahsızlık, masumluk.
istifham:
soru sorup anlama, so-
rup anlama.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
izhar:
açığa vurma, meydana çı-
karma, aşikâr etme.
mahfî:
Gizli, saklı.
maksat:
kast, amaç, düşünce.
mâni:
engel.
melâike:
melekler.
mesafe:
uzaklık, ara.
muhavere:
konuşma, sohbet et-
me.
mukavele:
sözleşme, karşılıklı an-
laşma.
münezzeh:
arınmış, tenzih edil-
miş, uzak.
müşavere:
görüş alışverişi; istişa-
re etme, bir konuda bilen ve gü-
venilen kimselerin görüşünü al-
ma, danışma, meşveret.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sual:
soru.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hastalığın
son bulması, sağlığına kavuşma.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
tabiat:
kâinatın düzenini devam
ettiren kanun.
tabir:
ifade; deyim.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
vaziyet:
durum.
zikir:
anma, bildirme.
ahval:
hâller, durumlar.
arz:
yer, dünya.
beşer:
insan, insanlık.
câil:
yapan, işleyen, eden, kı-
lan.
ca’l:
yapma, meydana getir-
me.
cenab-ı Hak:
hakkın ta kendi-
si olan şeref ve azamet sahibi
Allah.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
halife:
vekil, birinin yerine ge-
çen kimse, halef.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
icap:
gerekme hâli, gerekli ol-
ma.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
iktiza:
gerek, lüzum.
imate:
öldürme, ölüme sebep
olma.
inkâr:
reddetme, inanmama,
1.
Dediler-dedi.
2.
Yaratacak mısın? (Bakara Suresi: 30.)
3.
Onda.
İşaratü’l-İ’caz | 413 |
m
elâikeYe
i
man