u
?o
c
tamimi ifade eden bir edattır. Burada ifade ettiği ta-
mimden hiçbir şeyin, hiçbir ferdin tahsisi ve daire-i şü-
mulünden ihracı yoktur. Bu itibarla
(1)
¢n
†r
©n
Ñ`r
dG o
¬r
æp
e ¢s
üo
N r
ón
bn
h s
’p
G m
?Én
Y r
øp
e Én
e
olan kaide-i külliyeyi
tahsis ediyor. Çünkü kendisi bu kaidenin şümulünden
hariç kalmıştır.
(2)
m
Ar
Àn
T
: Bu kelime vacip, mümkin, mümtenie şamildir.
(3)
l
º«/
?n
Y
: Yani, zatı ile ilim arasında zarurî, lüzumî sü-
but vardır.
ó
®
ò
BGƒo
dÉn
b k
án
Ø«p
?n
N ¢p
Vr
Qn
’r
G »p
a l
?p
YÉn
L
u
Êp
G p
án
µp
`BÄ'
?n
ªr
?p
d n
? t
`Hn
Q n
?Én
b r
Pp
Gn
h
o
íu
Ñ°n
ùo
f o
ør
ën
fn
h n
ABÉ n
eu
ódG o
?p
Ø°r
ùn
jn
h Én
¡«/
a o
óp
°ùr
Øo
j r
øn
e Én
¡«/
a o
?n
©r
én
Jn
G
(4)
|}
n
¿ƒo
ªn
?r
©n
J n
’ Én
e o
ºn
?r
Yn
G
u
Êp
G n
?Én
b n
?n
d o
¢Su
ón
?o
fn
h n
?p
ór
ªn
ëp
H
Yani:
Düşünozamanıki,rabbinmelâikeyehitaben,
“Benyerdebirhalifeyiyaratacağım”dedi.melâikede,
“Yerdefesatyapacak,kandökecekkimselerimiyarata-
caksın?HâlbukibizhamdinleSenitesbihvetakdisedi-
yoruz”dediler.rabbinde,“Sizinbilmediğinizibenbili-
yorum”diyeonlaracevapverdi.
diği nimetlerle mahlûkatı ıslah ve
terbiye eden Allah.
sübut:
sabit olma, ispatlanma.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şümul:
içine alma, kapsam.
tahsis:
has kılma, ayırma.
takdis:
Allah’ın hamde ve övül-
meye lâyık olduğunu bildirme, Al-
lah’ı her türlü kusur ve noksanlık-
lardan tenzih etme.
tamim:
umumîleştirme, yayma,
herkese duyurma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakkı şanına lâyık ifade-
lerle anma.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, kesinlik bakımından
farzdan sonra gelen.
zarurî:
zorunlu.
zat:
kendi.
daire-i şümul:
kapsam daire-
si.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
halife:
vekil, birinin yerine ge-
çen kimse, halef.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek
bildirme.
hariç:
dışında.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
ihraç:
dışarı çıkarma, atma.
ilim:
bilgi, marifet.
itibar:
bakımdan, sebepten.
kaide:
kural, esas, düstur.
kaide-i külliye:
genel kural,
her şeyde geçerli olan yol, her
şeyde tatbik edilebilen pren-
sip ve nizamı, herkes tarafın-
dan benimsenmiş kaide.
lüzumî:
gerekli, ihtiyaç olan.
melâike:
melekler.
mümkin:
mümkün, olabilir
olanlar, yaratılanlar.
mümteni:
imkânsız, olamaz.
rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
1.
Umumî hiçbir şey yoktur ki bazı hususî durumları olmasın.
2.
Şey.
3.
Hakkıyla bilir.
4.
Bakara Suresi: 30.
İşaratü’l-İ’caz | 403 |
m
elâikeYe
i
man