İkinci Bir Cevap
EyArkadaş!
kur’ân-ı kerîm tarih, coğrafya muallimi değildir; an-
cak, âlemin nizam ve intizamından bahisle, sâniin mari-
fet ve azametini cumhur-i nâsa ders veren mürşit bir ki-
taptır. Binaenaleyh, bunda iki makam vardır.
Birincimakam
, nimetleri, ihsanları, merhametleri
göstermekle delâil-i zahiriyeyi beyan etmekten ibarettir.
Bu itibarla, arz semavattan evveldir.
İkincimakam
, azamet, izzet, kudret delillerini gösterir
bir makamdır. Bu cihetle, semavat arzdan evveldir.
(1)
s
º o
K
, mâba’dinin mâkablinden bir zaman sonra vücu-
da geldiğine delâlet eder ki, buna “terâhî” denilir. de-
mek burada arz ile semavat arasında bir uzaklık vardır.
Bu uzaklık, arzın semavattan evvel halk edildiğine göre
zatîdir, aksi hâlde rütebî ve tefekkürîdir. Yani, semavatın
hilkati birinci ise de, tefekkürce rütbesi ikincidir; arzın
hilkati ikinci ise de, tefekkürü birincidir. Yani, evvelâ ar-
zın tefekkürü, sonra semavatın tefekkürü lâzımdır. Buna
göre
s
º o
K
ile
(2)
i'
ƒn
à°r
Sp
G
arasında
(3)
Gh o
ôs
µ
n
Øn
Jn
h Gƒo
ªn
?` r
Yp
G
mukad-
derdir.
takdir-i kelâm,
(4)
... i'
ƒn
à°r
SG o
¬ s
`fn
G Gh o
ôs
µ
n
Øn
Jn
h Gƒo
ª n
? r
Yp
G s
º o
K
(ilâahir) ’dir.
lütuf.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
itibar:
bakımdan, sebepten.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kud-
ret, üstünlük.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı çev-
releyen ezelî kuvveti.
mâba’d:
sonraki, alttaki, sonrası,
arkası.
mâkabl:
geçmişteki, geçmiş, bir
şeyin kendinden önce olan.
marifet:
kendine has ustalık, hü-
ner, maharet, sanat.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
muallim:
ders veren, öğretmen.
mukadder:
takdir edilmiş.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nizam:
düzen, düzgünlük; kaide,
kanun.
rütbe:
sıra, derece, mertebe, pa-
ye.
rütebî:
derece ile, sıra ile ilgili.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
takdir-i kelâm:
sözün kıymeti.
tefekkür:
bir mesele hakkında
zihni faaliyet gösterme, düşünme,
fikir üretme, zihni yorma.
tefekkür:
derin düşünme; eşya-
nın hakikatini, yaratıcının sırlarını
kavramak ve ibret almak için zih-
nen ve kalben düşünme.
tefekkürî:
tefekküre ait, düşünce
ile ilgili.
terâhî:
sonraya bırakma.
zatî:
zata ait, zatın kendisinden
olan, kendisiyle ilgili, kendine ait.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
arz:
yer, dünya.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
bahis:
bahseden, araştıran,
anlatan.
beyan:
anlatma, açıklama.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cihet:
yön.
cumhur-i nâs:
insanların ço-
ğunluğu.
delâil-i zahiriye:
açık olarak
zahirde görünen deliller, mad-
dî deliller.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan, müteşekkil.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
1.
Sonra. (Bakara Suresi: 29.)
2.
Tesviye etti, düzenledi. (Bakara Suresi: 29.)
3.
Bilin ve düşünün. (Bakara Suresi: 29.)
4.
Sonra Onun düzenlediğini bilin ve düşünün.
İşaratü’l-İ’caz | 393 |
i
nSan ve
k
âinaT