edip araya girerler. Ahirette ise vücut ve beka, her ikisi
de levazımatıyla, terkibatıyla bizzat dest-i kudretten çı-
karlar ve herkes hakikî Malikini bilir. İşte bunu anlayan,
rücuun ne demek olduğunu anlar.
ó
®
ò
n
‹p
G … '
ƒn
à°r
SG s
ºo
K Ék
©«/
ªn
L ¢p
Vr
Qn
’r
G »p
a Én
e r
ºo
µn
d n
?n
?n
N …/
òs
dG n
ƒo
g
(1)
|}
l
º«/
?n
Y m
A r
Àn
T u
?o
µp
H n
ƒo
gn
h m
äGn
ƒ '
ªn
°S n
™ r
Ñ°n
S s
øo
¡j
s
ƒn
°ùn
a p
ABÉ n
ª s
°ùdG
Buayetinsabıkayetlecihet-iirtibatı:
evvelki ayette küfür ile küfran, delâil-i enfüsiye ile in-
kâr edilmiştir. Bu ayette delâil-i afakıyeye işaret edilmiş-
tir.
Ve keza, evvelki ayette vücut ve hayat nimetlerine işa-
ret edilmiş; bu ayette beka nimetine işaret edilmiştir.
Ve keza, evvelki ayette sâniin vücuduna delil olmakla
haşre bir mukaddeme olduğuna işaret edilmiş; bu ayette
ise, ahiretin tahkikiyle şüphelerin izalesine işaret edilmiş-
tir.
evet, sanki onlar diyorlar ki: “İnsana bu kadar kıymet
ve ehemmiyet verilmesi nereden ve neye binaendir. Ve
Allah’ın yanında mevkii nedir ki, onun için kıyameti ko-
parıyor?”
onlara cevaben, kur’ân-ı kerîm bu ayetin işaretiyle
diyor ki: “İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasaydı,
inkâr:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, kabul ve tasdik etme-
me.
izale:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kıymet:
değer.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri.
malik:
sahip.
mevki:
yer, makam.
mukaddeme:
başlangıç.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rücu:
dönme, geri dönme.
sabık:
geçen, önceki.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
tahkik:
inceleme, araştırma.
terkibat:
terkipler; bir kaç şeyin
karıştırılmasıyla meydana gelen
şeyler.
vücut:
beden, varlık.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
cihet-i irtibat:
irtibat sebeple-
ri, tarafları; bağlanma yönü,
aradaki benzeyiş ve münase-
bet.
delâil-i afakıye:
afaka ait de-
liller, kâinattaki deliller.
delâil-i enfüsiye:
enfüsî delil-
ler, vücudun gerek maddî ve
gerek manevî yapısında olan
imana ait hükümleri ispat
eden deliller.
delil:
kanıt, tanık, bürhan.
Dest-i Kudret:
Allah’ın ezelî
gücünün eli.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
evvel:
önce.
hakikî:
gerçek.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
1.
Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için O yarattı. Bundan başka semaya da iradesini yöneltti
ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O her şeyi hakkıyla bilendir. (Bakara Suresi: 29.)
İşaratü’l-İ’caz | 387 |
i
nSan ve
k
âinaT