DördüncüMesele
(1)
r
ºo
µ«`/
«r
ëo
j
s
º o
K
ukdesinin beyanındadır.
evet, bu hayat ikinci hayattır ki, ölümden sonra, ha-
şirden evvel vukua gelir. demek, hayat-ı uhreviye bu
ikinci hayatla başlar. Binaenaleyh, bu
(2)
r
ºo
µ«`/
«r
ëo
j
’deki hi-
tap, yalnız insanlara ait değildir, bilcümle kâinata racidir.
Çünkü bu hayat-ı uhreviye, bütün kâinatın neticesidir.
eğer bu hayat olmasa, kâinatta hakikat denilen her şey
zıddına inkılâp eder. Meselâ, nimet nikmet olur, akıl be-
lâ olur, şefkat yılan olur.
BeşinciMesele
(3)
n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬r
« n
dp
G s
ºo
K
’un ukdesi hakkındadır.
evet, Cenab-ı Hak, âlem-i kevn ve fesat denilen şu
âlemde hüsün-kubuh, nef’-zarar gibi zıtları, çok hikmet-
lere binaen karışık bir tarzda yaratmıştır. Hem de izhar-ı
izzet için vesait ve esbabı vaz etmiştir.
Haşir ve kıyamette kâinat tasfiye ameliyatını gördüğü
zaman, zıtlar birbirinden ayrılır ve esbap ile vesait de or-
tadan kalkar. ortadaki perde ve hicap kalktıktan sonra,
herkes sâniini görür ve hakikî Malikini bilir.
ó
®
ò
konuşmak.
hüsün:
güzellik.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
izhar-ı izzet:
yüceliğin, itibarın,
üstünlüğün ortaya konulması,
gösterilmesi.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kubuh:
çirkinlik.
malik:
sahip.
meselâ:
örneğin.
mesele:
konu.
nef:
menfaat, kâr, fayda, çıkar.
nikmet:
şiddetli ceza, eza vererek
cezalandırma, öç alma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
raci:
dair, ait, alâkası olan.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
tarz:
biçim, şekil.
tasfiye:
saflaştırma, arıtma, temiz-
leme.
ukde:
halledilmesi zor mesele, ka-
rışık ve zor iş.
vaz etme:
yaratma, var etme;
koyma, yerleştirme.
vesait:
vasıtalar.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i kevn:
varlık âlemi; kâi-
nat.
ameliyat:
operasyon.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilcümle:
bütün, hepsi.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
evvel:
önce.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hayat-ı uhreviye:
uhrevî ha-
yat, ahirete ait olan hayat.
hicap:
engel, ayıran perde.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hitap:
söylevde bulunmak,
1.
Sonra yine hayat verecektir. (Bakara Suresi: 28.)
2.
Hayat verecektir. (Bakara Suresi: 28.)
3.
Sonra Ona rücu edip gideceksiniz. (Bakara Suresi: 28.)
İşaratü’l-İ’caz | 381 |
h
aYaT ve
Ö
lüm