İşaratü'l İ'caz - page 388

semavat ve arz onun istifadesine mutî ve musahhar ol-
mazdı.
Ve keza, insan ehemmiyetsiz olsaydı, mahlûkat onun
için halk edilmezdi. eğer insan ehemmiyetsiz ve kıymet-
siz olsa idi, o vakit insan, mahlûkat için halk olunacaktı.
Ve keza, insanın Hâlık’ı yanında mevkii pek büyük ol-
duğu içindir ki, âlem-i dünyayı kendisi için değil, beşer
için, beşeri de ibadeti için halk etmiştir.”
Hülâsa
: İnsan mümtaz ve müstesnadır, hayvanlar gi-
bi değildir. onun için, insan
(1)
n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬ r
« n
dp
Gn
h
cevherine bir
sadef olmuştur.
Buayettekicümlelerinnüktelerinegeçiyoruz.
EyArkadaş!
Birinci cümlede
(2)
Ék
©«/
ªn
L
, ikinci cümlede
(3)
s
º o
K
, üçün-
cü cümlede
(4)
n
™r
Ñ°n
S
kelimeleri için tahkikat lâzımdır. o
tahkikatı, Altı noktada izah edeceğiz.
BirinciNokta:
Aşağıda, beyan edildiği gibi, hayatın
öyle bir hasiyeti vardır ki, hayat cüz’ü küll, cüz’îyi küllî,
ferdi nevi, mukayyedi mutlak, bir şahsı bir âlem gibi kı-
lar. Binaenaleyh, tek bir insan, “dünya benim evimdir,
dünyadaki enva benim kavmimdir ve benim aşiretimdir
ve bütün eşya ile muarefem ve münasebetim vardır” di-
yebilir.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i dünya:
dünya âlemi.
arz:
yer, dünya.
aşiret:
göçebe hâlinde yaşayan,
çoğunlukla bir soydan gelen in-
sanlar, kabile, oymak.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cevher:
değer, kıymet.
cüz:
parça.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hülâsa:
kısaca, özet.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kavim:
millet; aralarında dil, âdet,
örf, kültür birliği olan insan toplu-
luğu.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıymet:
değer.
küll:
bütün.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
mevki:
yer, makam.
muarefe:
karşılıklı görüşme,
tanışma; birbirini bilip tanıma.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağ-
lı.
musahhar:
boyun eğdirme,
emrine verme, bağlama.
mutî:
itaat eden, boyun eğen.
mutlak:
herhangi bir kayda
bağlı olmayan, kayıtsız, şart-
sız.
mümtaz:
ayrıcalıklı, seçkin.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müstesna:
benzerlerinden üs-
tün olan, seçkin, mümtaz.
nevi:
tür, çeşit.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
sadef:
sedef, inci kabuğu.
semavat:
semalar, gökler.
tahkikat:
araştırmalar, soruş-
turmalar.
1.
Ona döneceksiniz.
2.
Hepiniz. (Bakara Suresi: 29.)
3.
Sonra. (Bakara Suresi: 29.)
4.
Yedi. (Bakara Suresi: 29.)
B
akara
S
ureSi
| 388 | İşaratü’l-İ’caz
1...,378,379,380,381,382,383,384,385,386,387 389,390,391,392,393,394,395,396,397,398,...576
Powered by FlippingBook